3 Sene önce bu günlerdeydi.. Antakya konseri için geldiği sırada Zuhal Olcay’la bir röportaj yapmıştık. Esprili ve sevecen tavırlarıyla beni kendine hayran bırakmıştı. Güçlü duruşu, korkusuzluğu ve umudunun tüm sanatçılara örnek olması dileğiyle.
İlk konserinizi hatırlıyor musunuz ?
Vallahi hiç kimse bunu sormamıştı! Ortaköy’de Memos Bar’da.
Kaç yaşındaydınız?
30 – 31 yaşındaydım.
Diyelim ki az sonra konseriniz var. Zaten var. Bir telefon aldınız ve moraliniz çok bozuldu. Ne yaparsınız?
O bozukluğu enerjiye dönüştürüp çıkarım sahneye. Her zaman öyle yapmışımdır zaten.(Gülüyor)
Söylemekten en keyif aldığınız şarkı ?
Değişiyor. Gerçekten değişiyor. Gününe, zamanına, o süreçte yaşadıklarına, şarkının yeni-eski oluşuna, heyecan verici oluşuna göre değişiyor.
Kimleri dinlersiniz?
Çok değişik tarzlar dinleyebiliyorum. Ama şunu çok dinlerim bunu çok dinlerim diye bir şey yok. Batı müziğini de, klasik müziği de çok seviyorum. An geliyor Türk Sanat Müziği de dinliyorum. Türkülerde ise biraz eksik kaldığımı düşünüyorum, halbuki o kadar güzel türkülerimiz var ki. O bir alışkanlık meselesi herhalde.
Örnek aldığınız birileri var mı ya da var mıydı?
Hiç kimseyi örnek almadım. Hep hayranlık oldu. Sinemada olsun, tiyatroda olsun hala hayranlık duyabiliyorum. Hala özendiğim, gıpta ettiğim birileri oluyor ama şu benim rol modelim dediğim biri olmadı.
Bugünkü popüler müzik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Adı üstünde popüler işte, beni çok ilgilendirmiyor. Güzel yapılmış örnekleri de var tabiki.
Peki günümüzde gençlerden hangi şarkıcıları beğeniyorsunuz?
Mesela, Mehmet Erdem, birlikte konser yaptık. Bence çok ilginç bi adam. Model grubunun şarkılarını çok beğeniyorum. Aklıma gelenler bunlar.
Siyasi olaylar müzikle birleşmeli mi?
Ben aslında her şeyin içinde siyaset olduğuna inanıyorum. Siyaseti müzikle birleştirip birleştirmemek sanatçının kişisel tercihidir. İçinde politika olmayan, dünya görüşü barındırmayan hiçbir şey yoktur.
Magazin programları bu ülkede gerekli mi ?
Ben seyretmiyorum.
Gündemden düşmeyen ses yarışmaları?
Genelde televizyon seyretmediğim için yarışmaları da seyretmiyorum. Hoşlandığım söylenemez.
Ülkeyi sanatta nerelerde görüyorsunuz ve kendinizi bu ülkedeki sanatta nerelerde görüyorsunuz?
Bir zamanlar güzel gördüğüm günler vardı. Şimdi ne yazık ki sanatın sanatçının nerede görüldüğünü konuşmak bir lüks oldu artık . İnsanın içi acıyor. İnsan yaşadığı için, hayatta kaldığı için suçluluk duyarken bunları nasıl konuşabilir ki? Tabii ki ülkenin sanat politikası, genel politikasından bağımsız olamaz. Ülkemiz nerdeyse sanatı da orada. Aslında sanatı içimde bir yerlerde her şeyden önde görüyorum kişisel olarak.
Zuhal Olcay olabilmenizdeki temel faktörleri kendi açınızdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizi bugüne ne getirdi ?
Binlerce parametre var. Bunları tek bir çatı altında toplamak mümkün değil. Ama temelde yetenek ve eğitim bence. Ondan sonra da benim birey olarak artılarımı güzel kurgulayıp, iyi yerleştirmiş olmam.
Sizi keşfeden kişi teyzeniz mi?
Beni aslında teyzem keşfetmedi. Teyzem konservatuarda hocaydı. Zaten yetenek dediğin şey ailedeki genlerden gelir. Ama teyzem sayesinde konservatuarı görüp kendimi keşfettim. Karar verip burada okuyacağım dedim. Ailem de destekledi tabii. Bu çok önemli bir şey. Özellikle o yılları düşünürsek, oyuncu olmak için konservatuara girmek isteyen insanlara aileleri set koyardı.
Müzikten biraz çıkalım isterseniz 🙂 Antakyayı beğendiniz mi ?
Antakya’yı çok severim zaten. Bu kaçıncı gelişim! Bu sefer de başka türlü beğendim ama çok kalabalıklaşmış.
En çok neyini beğendiniz?
Barındırdığı kültürün izlerini koruması ve bunun insanlardaki yansıması. Yemekleri tabii ki, herkes beğeniyor da bence kentin kendisinin başka bir aurası var. Harbiye, sokakları, tarihi binaları, atmosferi… Şu otele bir baksana böyle bir yer var mı? Tuhaf bir şey bu(Antik Beyazıt Oteli). Affan da çok güzel. Bir de geçen geldiğimde Antakya kalesine çıkmıştım. Orası da çok güzeldi .
Gelen nesillere neler söylemek istiyorsunuz ? 10 yıl sonrasına bir kaç kelime söyler misiniz?
Mümkünse gelmesinler(gülüyor). Ama velev ki geldiler, yapacak bi şey yok. İyi insan olup, en az yara almaya çalışarak, güzel şeyler yaparak yaşamaya çalışsınlar. Eğer doğa ve insan izin verirse tabii.