“Shed Tune” In Hoodies’in ilk albümü “A Lunar Manoeuvre”ın kapanış şarkısı. Daha önce Cannes Film Festivali’nde gösterimleri yapılan kısa filmlerinden tanıdığımız başarılı genç yönetmen İpek Efe’nin gözünde, izleyicinin ne olduğu tam kestireIn Hoodies “Shed Tune” Videosu Yayındamediği, karmaşık hisler uyandıran, çok katmanlı bir hikaye kurgulanmış.
Neredeyse fotoğraf karesi olduğu sanılabilecek kadar hareketsiz, donmuş bir gölde sabit kayıklar ve kırılmış bir iskele görüntüsüyle başlayan video boyunca, iki figürün benzer veya aynı yerlerden geçtiklerini görüyoruz. Kuzey ışıkları var gökyüzünde ama hikayenin silik kahramanları gerçekten kuzeydeler mi, yoksa onlar boş gökyüzüne bakarlarken masalsı bir biçimde zihinlerinde beliren ışıkları mı izliyoruz emin değiliz.
“I find a way, a feeling. Right there calling me, dreams aside”, “Hold the north winds in your arms. You got a feeling, right or wrong” sözleri, deforme olmuş bir zihnin kurduğu, ayrıksı, çarpık bir hayalde yaşadığını işaret eder gibi sanki. Klip için paylaşılan basın fotoğrafında, karla kaplı bir kayalığın üzerindeki gökyüzünde kuzey ışıklarının olmaması, bunu işaret ediyor belki de.
Başlangıçta gördüğümüz donmuş göl, sonraki görüntülerde suyun hareketli olduğu yer ile aynı mı, başka bir zamanı mı izliyoruz yoksa başka bir yeri mi (örneğin aynı suyun akmaya devam ettiği başka kıyıları mı) belirsiz. Kadın ve erkek bir zamanlar beraber oldukları yerleri, anılarının değişen dekor ve mekanlarını farklı zamanlarda tekrar ziyaret mi ediyorlar? Biri sadece diğerinin hayalinde olan, kuzey ışıklarıyla canlanan bir rüya mı bilemiyoruz. Terk edilmiş bir çocuk parkı, çamurlu su birikintilerine eğilip arananlar, yol gibi sıralanmış ama bir yere varmayan kütükten köprüler, karakterlerin gözünden baktığımızı düşündüren, görüntüdeki algının değiştiği, ışıkla flulaşan ağaç dalları… Her bir imaj tıpkı sözlerde sahip çıkılan çelişki gibi, kendi belirsizliğini yaratıyor ve izleyicinin kendi algıladığı ve yorumlayacağı biçimde dolduruyor boşlukları.
Bulanık suya görüntüsü yansıyan parkta, sonra neden sadece kadın karakter görülüyor? Erkek figür bir tepeden uzakta görülen yola bakarken gidilemeyen, seçilemeyen yollar, yaşanamayan hayatı mı yoksa vardığı yerden, artık geri dönülemeyen yolu mu seyrediyor? Farklı zamanlarda, birbiriyle tamamen ilgisiz, uzak iki kardeş ruhun senkronize yalnızlıklarına tanık oluyor bile olabiliriz.
Genelde sabit çekimlere rağmen, erkek figürün orman içindeki yürüyüşünü takip eden kameranın hareketli olması, karakterin arkasından yürümesi, “Shield me on the way” lirikleriyle birleşince, belki de kadının çoktan gittiğini, erkeği takip eden, ona eşlik eden, onu koruyan hayaletini izlediğimizi düşündürüyor. Figürler zaman zaman silüet halinde silikleşerek diğerine dönüşüyor. Daha önce hareketli gördüğümüz su, kahramanlar yaklaştığında tekrar donmuş ve kenarda bekleyen, batmak üzere olan sandallar kıpırtısız. Sandalların göl donmadan önceki son hareketleri, son izler hala buzun üzerinde. Anlık bir bekleyiş olsa da kayıklara binilmiyor, geri dönülüyor.
Korkudan, kitle kültürü süvarilerinden, evcilleştirilemeyen aslanlardan, yalanların anlaşıldığı işaretlerden bahseden sözler, uzakta, kıpırtısız bir yalnızlığı belirtiyorsa eğer, tüm videodaki tek canlı, çözülmeye başlamış buzun üzerinden, tüm ihtişamıyla su içmeye çalışan yorgun, yıpranmış ama dizginlerinin kayışları hala kafasında duran at belki de. Bazı karelerde kenarda tek tük beliren kar birikintilerinin klibin sonlarına doğru artması ve karla kaplı sisli bir mekana varılması neyi ifade ediyor? Erkeğin tipi içinde zorlukla yürüyerek, sendeleyerek vardığı kulübe neresi? İki kahramanın eski evi mi? Erkeğin aradığı kişinin yaşadığı yere ulaşması mı? Fırtınada karşısına çıkan beklenmedik bir sığınak mı? Gündüzdüşünün yaşandığı bir çeşit in mi? Bir buluşma var mı? Dışarıdaki bir gözlemci olarak mı yoksa gerçekle bağlantısı azalan karakterlerin gözünden mi bakıyoruz bu karelere?
Karla kaplı bir yerde, yıldızlı gökyüzünde dans eden kuzey ışıklarıyla beraber, “When it’s time. Time it’s ours” sözleri ile aslında sadece iki kişilik bir gerçekliği izliyor olduğumuzu tekrar düşünürken, karakterlerden birinin diğerine söylüyor olabileceği “If you wanna know where I’ve been. On a lonely road, still fighting” sözleri, şarkı sona gelirken itiraf edilen “Soulflying in the shed” dizeleri ile birleşince, yine belki de gördüğümüz kulübeden hiç çıkmadan, sadece zihinlerde var olan bir zamanda, hayal dünyasında yaşanan bir hikaye fikrine, aynı kararsızlık, yalnızlık ve belirsizliğe dönmemize neden oluyor. Tüm dünyanın inandığı, sınırları, çizgileri, yargıları sevgi ile aştığı çocuksu denilebilecek bir rüya ifade edilirken, devam eden bir umut mu yoksa geç kalınmış tercihlerin çoktan zamanı geçmiş çareleri mi dile getiriliyor bilemiyoruz.
Sadece sonsuz bir “şimdi”nin taçlandırıldığı, her şeyin durmaksızın, hızla aktığı bir dönemin aksine… Şarkının sonunda tekrar eden piyano melodisinin son bir vuruşla bitişi ve havada kalan tef şıngırtılarıyla birlikte, tam olarak isimlendiremediğimiz duygularla, zamanın farklı hareket ettiği, tanımlanması güç bağların olduğu, küçük de olsa güvende olacağımız bir yer hayaliyle baş başa kalıyoruz.
Kaynak: BTM