Yokyer ile Spotify listelerimizin yeni konuğu ‘Uyan’ şarkılarının yayınlanmasının akabinde, hem yeni şarkı heyecanlarını paylaştığımız hem de onları daha yakından tanıma fırsatı bulduğumuz bir sohbet gerçekleştirdik…
Öncelikle sizi biraz tanımak istiyoruz. Müzikal geçmişleriniz ve Yokyer olarak nasıl bir araya geldiğinizden bahsedebilir misiniz ?
Burak: Merhaba. 13 Yaşımdayken klasik gitar eğitimine başlayıp lise boyunca bir çok grup ile çalışmalar yaptım. Şuan grupta çaldığım bas gitarla da ilk lise yıllarında tanıştım. Bu sürede Emre ile birlikte olduğum gruplarda elektro gitar ve bas gitar çaldım. Emre ile arkadaşlığın yanındaki müzikal geçmişimiz oradan geliyor. Lise bitince de çeşitli gruplar ile sahne almaya başladım. Bir gün Emre “sahne lazım, tanıdığın basçı var mı” diye sorduğunda şaka yollu “ben varım ya” dememle Yokyer ile olan serüvenim şakayla karışık bir yolla da olsa başladı (Emre ile bir anlık “neden olmasın” gibisinden bakışımızı hatırlıyorum. Grupta olduğum iki yıl süresince sayısız sahne deneyimledim. Bir albüm, birçok single kaydettik. Benim için üretim olarak gerçekten verimli bir iki yıldı. En yakın arkadaşlarınızdan ikisiyle müzik yapıyor olmanın bir avantajı da müzik yapmıyorken de yan yana olabilmeniz için bir sebebiniz olması. Böylelikle “yokyer” bir müzik grubundan daha öte bir anlam ifade edebildi her birimiz için.
Umut: Küçüklükten beri gitar çalıyordum ama davul bana daha atletik ve etkileyici gözükünce büyülendim ve ders almaya karar verdim. İşler beklediğimden güzel gidince bir baktım davulcu olmuşum. Çeşitli cover gruplarında çaldıktan sonra yarı özel bir konservatuvarda jazz bölümünde bir yıl eğitim aldım. İlk davul hocam olan Gediz Kamçıcı’nın önerisiyle Yokyer’e katıldım. Caz okulundan önce ve okul sırasında Berke Özgümüş (Redd)’le çalıştım ve şu an Duman grubunun eski davulcusu Cengiz Baysal’la çalışıyoruz. Bir yandan da beyin cerrahisinde asistan doktor olarak devam edip artık ailem sayılan Yokyer ile üretime devam ediyorum.
Bateri daha havalıydı…
Emre: Ben 10 yaşlarımda gitar çalmaya başladım. Sonradan lisede daha havalı göründüğünü düşündüğüm için bateriye geçtim. Lise boyunca çeşitli gruplarla cover çaldıktan sonra lise sona doğru kendi şarkılarımı yazmaya başladım ve tekrardan gitara ve piyanoya yöneldim. Sonrasında benimle aynı liseden olan Gökçen Gökkaya(bas gitar), Eren Tekeler(davul) ve Egemen Can(gitar)ile Yokyer’i oluşturduk. Bir albüm edecek kadar şarkı biriktiğinde kayda girmeye karar verdik fakat Eren ile yollarımızı ayırmak durumunda kaldık. Kayıtlarda Gediz Kamçıcı eşlik etti ardından da konserler için öğrencisi Umut Tan Sevgiyi bize önerdi. Bir süre sonra Gökçen ve Egemen üniversite için şehir dışına gidip gruptan ayrılmak durumunda kaldılar. Yaklaşık bir yıl boyunca çeşitli denemelerden sonra bas gitara liseden eski grup arkadaşım Burak Tufan gitara ise Nihat Can Gültekin geldi. Yaklaşık bir yılda çok yoğun bir üretim sürecinden sonra 2019 sonbaharında Orçun Ayata prodüktörlüğünde, PÜR Stüdyolarında ikinci albümümüz olan “şizofreni.” yi kaydettik. Kayıttan hemen sonra Nihat ile yollarımızı ayırmak durumunda kaldık ve güncel halimize ulaştık.
Şarkılarınızın üretim ve kayıt süreçleri nasıl ilerliyor? Bu süreçlerde sizi besleyen motivasyonlarınız neler ?
Emre: Genelde kafamda bir melodi ya da ilginç olduğunu düşündüğüm bir akor progresyonuyla şarkıya başlıyorum ve üstüne anlamsız kelimelerle bir vokal melodisi yazıyorum, sonrasında şarkı bana ne hissettiriyorsa ona göre sözler yazıp gitarla veya piyanoyla şarkıyı genel hatlarıyla kaydedip yolluyorum. Sonra stüdyoya giriyoruz ve o şarkıyı (hatta çoğu zaman şarkıları) bitirene kadar çalıyoruz. Ardından stüdyoda üstünkörü aldığımız kayıt üzerinden yeni fikirler düşünüp tartışarak yavaş yavaş şarkıyı son haline getiriyoruz. Son halinden emin olduğumuz şarkıları da refleksif çalabilene kadar birlikte prova edip kaydımızı alıyoruz.
“Gördüğümüz ışığın ve esinlenmelerin peşinde koşuyoruz”…
Umut: Genelde Emre’nin yarattığı değerlerde gördüğümüz ışığın ve esinlenmelerin peşinde koşuyoruz diyebiliriz sanırım. Bir şey üretiyor olmak bile bence kendi başına bir motivasyon. Herkes kendinden bir şeyler kattığında ortaya çıkan son ürünü görünce ister istemez bir sonrakini düşünmeye başlıyor insan.
Burak: İş/akademik hayatlarımızda hepimiz bir birey olarak koşturduğumuz için, hafta boyu grupla gireceğimiz o birkaç saatlik prova insanın aklından çıkmıyor. Birkaç saatlik çalışmalarda, hem Yokyer’in mutfağında bulunmaktan keyif alıyoruz hem de şarkılarımızın emeklemekten koşmaya başladığı sürece yakından tanık oluyoruz bu durum her seferinde motivasyonumuzun tazelenmesini sağlıyor.
2017 yılında ilk albümünüz ‘Ekinoks’ yayınlandı. Albümde 10 şarkı bulunuyor ve şarkılarınızı Spotify hesabınızda ‘Ekinoks Gece’ ve ‘Ekinoks Gündüz’ olarak ayırıp yayınladınız. Bu şarkıları gece ve gündüz diye ayıran sebep ne oldu? Bunun bir hikayesi olmalı..
Emre: O zamanlar “dualite” kavramına biraz kafayı takmıştım. Henüz daha 18 yaşında ve ergenlik çağında albüm yapmaya çalışan bir birey olarak nasıl bir günüm diğerini tutmuyorsa şarkılarımda da bu fark vardı. Sonra yavaş yavaş fark ettim ki hayatımızdaki her olguda bir zıtlık dengesi var ben de bu zıtlığı müziğimde de vurgulamaya karar verdim. Gece olmadan gündüz olmuyor, karanlık olmadan ay parlamıyor, insan mutsuz olmadan mutluluğu anlamıyor. Ekinoks olmasının ve beşer şarkı olmasının sebebi de denge vurgusuydu.
Daha köşeli, daha öfkeli ve tutkulu
Geçtiğimiz günlerde yeni single çalışmanız yayınlandı.‘Uyan’ günümüz soundunu oldukça başarılı şekilde yakalayan bir parça ve oldukça beğenildi. 2017’de gelen ilk albümün akabinde arada geçen süreçte müzikal yolculuğunuz ve üretimlerinizde ne gibi değişim ve gelişimler oldu ?
Umut: Ekinoks günlerinde daha çok popüler olma kaygısındaydık. Ekinoks sonrası süreçte daha müzikal kaygılara girip her şarkımızı eser edasıyla hazırlama disiplinine eriştik diyebilirim.
Emre: Aslında günümüz sound’undan ziyade yurtdışında 2000’lerde çıkan Kid A(Radiohead), Geoggadi (Boards of Canada) ve Drukqs (Aphex Twin) gibi albümlerden esinlendik. Tabii günümüz sound’unun bu albümlere yaklaşması bu sanatçıların vizyonunu gösteriyor. 2017’de ilk albümü yazarken The Beatles, Arctic Monkeys gibi grupları ağırlıkla dinliyor ve popüler olma kaygısı taşıyorken geçen zaman içinde müzik zevkim ağırlıklı olarak Radiohead sonrasında da Bon Iver, Sigur Ros, Low Roar ve Björk gibi sanatçılara kaydı. Geçtiğimiz yaz da Modern Müzik Akademisi’nde Film Müzikleri ve Midi Orkestrasyonu kursuna gittikten sonra çok daha fazla klasik müzik tarzında dinlemeye ve üretmeye başladım. Bu köklü değişimler sonucunda da popüler olma kaygısından uzaklaşıp, yazdığım parçalara çok daha bütünsel yaklaşıp her seferinde beni zorlayan hissiyatları ele almaya başladım.
Burak: Grupta bulunduğum iki yıllık sürecin başından itibaren karakterlerimizin girdiği yolculuk ve akabindeki değişimler, müziğimizin de başına gelen o değişimleri destekler nitelikte. ilk günlerimde ekinoks döneminin izlerini taşıyan üretimlerimiz günden güne daha köşeli, daha öfkeli ve tutkulu bir hal aldı diye yorumlayabilirim. Uyan sitem eden bir şarkı. Duyguları bu şekilde harekete geçiren başka şarkılarımıza baktığımda, iki yılda hem kişisel bazda hem de grup soundu bazında bu denli büyük bir değişim yaşadığımız gerçeğini bazen ilginç bulduğum oluyor.
‘Uyan’ için hazırlamış olduğunuz klip, özellikle de içinde bulunduğumuz süreçte oldukça etkileyici ve mesajı yerine ulaştıran bir çalışma olmuş. Klibin kurgusuna karar verme ve hazırlanma süreci nasıl gelişti?
Daha önceden işlerini takip ettiğimiz bir görüntü yönetmeni olan Philipp Kapadia ile klip için iletişime geçip şarkımızı dinlettik. Eski çalışmalarından birisinin Uyan’ı tamamladığını düşündüğümüz için böyle bir işbirliği yapmaya karar verdik. Görüntüleri editleyip klibin son halini oluşturduk.
Evden çıkamadığımız bu günlerde bazılarımız motivasyonunu yüksek tutup, ne üretebilirim konusuna odaklanırken, bazılarımız yaşanan süreçlerin etkisiyle motivasyonunu kaybediyor. Sizler bu süreci nasıl geçiriyorsunuz, okuyucularımıza tavsiyeleriniz neler olur?
“Tek motivasyonum hayatta kalmak”…
Umut: Açıkçası ben şu an Covid’li hastalarla boğuştuğum için tek motivasyonum hayatta kalmak😊
Burak: Ne zaman sonlanacağını bilmediğimiz bu sürece başlarken, konfor alanımda tıkılıp kalma fikri, düşününce hiç de iyi bir fikir gibi gelmemişti. Fakat evde kalıp sosyal mesafeyi korumanın öneminin farkına varmamız, ülke olarak çok da uzak olmayan bir gelecekte güzel günler yaşayacağımızın umudunu pekiştirdi. Ben de bu sürede, konfor alanımın dışına çıkıp bu zorlu süreci kendi adıma verimli hale getirmeyi öğrendim. 4 duvar arasında kendimle geçirdiğim bunca zamandan sonra hayata bakış açım ister istemez değişmiş oldu. Bu süreçte elini taşın altına koyup, gerektiğinde canını siper eden tüm sağlık çalışanlarına, başta davulcumuz Umut olmak üzere teşekkür ediyorum.
Emre: Ben bir introvert olarak bu süreçten çok etkilenmedim hatta yarara dönüştürdüm diyebilirim. 80’e yakın şarkımız birikmişti değerlendirmek istediğimiz bu sayede de evde bu şarkıların demolarını hatta “Uyan” gibi bazı şarkıların da kayıtlarını alıyorum. Psikoloji eğitimime online devam etmek durumunda kalıyorum ama bu süreçte uykumu düzene soktum, pesketaryen diyetine geçiş yaptım ve yogaya başladım. Kısacası planlı, düzenli ve üretken bir süreç geçiriyorum. İnsanlara naçizane tavsiyem de kendilerini biraz zorlayıp uzun zamandır istedikleri alışkanlıkların üzerine gitmeleri olur. Aldığım eğitimden öğrendiğime göre, beynimiz 21 gün sonrasında bir hareketi “alışkanlık” olarak kabul ediyor. Aklınızda bulunsun😊