Son 10 yılda hayatımıza esen bağımsız müzik rüzgarı ve iyikilerimizden bazıları…
Müzik dünyasının son 10 yılı, tek kanallı TRT döneminden sonra, özel televizyon kanallarının yayına başlamasının yarattığı özgürleşme alanına benziyor..
2010’lardan itibaren müzik dünyasında, esintisi her zamanki gibi bize biraz daha geç ulaşan bağımsız müzik akımının etkileri Türkiye’de yoğun şekilde hissedilmeye başladı. 1990’lı yıllarda hayatımıza giren internetin son on yılda müzik dünyasını, zaman zaman kalitesiz işlerin sayısını artırdığından yakınsak dahi, özgürleştirmesine şahit oluyoruz.. 2000’li yılların başlarında, albüm satışlarının, korsan üretimlerin patlaması ile alt üst olduğu bir dönemde alternatif olguların henüz hayatımıza girmemiş olması sebebiyle, müzik dünyasındaki üretimlerin durgunlaştığı ve tekelleşmenin hakim olduğu bir dönem yaşandı. Plak şirketlerine bağlılığın yarattığı kaygılar ve müzisyenleri birçok yönden sıkıştıran baskı, yerini; Spotify, Youtube gibi sosyal mecraların gücünü ortaya koyması ile üretimin arttığı, geçmişe kıyasla daha düşük bütçeler ile büyük kitlelere ulaşma imkanının doğduğu bir ortama bıraktı. Bu durum yapımcı şirketlerin kendini güncellemesine ve sosyal mecralar ile ortak çalışmalar yürütmesine sebebiyet verdi.
Crowd-sourcing
Bedük’ün ‘Ful’ adlı albümünde çalıştığı yapım şirketi, kişilerin kendi yazılımı olan uygulamaya katılması şartıyla, ‘crowd-sourcing’ yöntemini kullanarak Bedük hayranlarına albüm yayınlanmadan evvel Facebook üzerinden albümden bir şarkıyı dinleme fırsatını yarattı ve neticede 15 saat içinde 21.000 dinleyiciye ulaşması hem markaya hem de sanatçıya takipçi ve popülerite kazandırarak şirketlerin sosyal mecraları ne denli ciddiye almaya başladığının bir örneğini oluşturdu.
Yapım Şirketleri
Sosyal mecraların müziğin kitleye ulaştırılması noktasındaki gücü , bağımsız çalışmak isteyen müzisyenleri nasıl özgürleştirdiyse şirketlere bağlı çalışan müzisyenler için, uygulanan pazarlama ve PR politikalarını da bir o kadar bu yöne sevketti ki bunun neticesi olarak gelinen noktada 2016 verilerinde Türkiye’de Youtube üzerinden en çok izlenen kanallar yine yapım şirketlerinin kanalları oldu. Son on yılda çıkış yapan müzisyenlerden şuan yapım şirketleriyle çalışanların dahi büyük kısmının kendi bağımsız çalışmaları ile Youtube üzerinden belirli bir popüleriteye ulaştığı da aşikar. Yine aynı şekilde Sofar Türkiye projesinde, alınan kayıtların Youtube üzerinden yayınlandıktan sonra birçok müzisyen için ciddi bir çıkış noktası oluşturup, müzisyenlerin kendi albümlerini yapma süreçlerine oldukça olumlu katkısı oldu.
Sosyal mecraların kolay erişim noktasında sağladığı kolaylığın elbette ki müzik üzerinde hızlı tüketim davranışı oluşturduğu tartışılabilir ancak kısır bir döngü içerisinden çıkan üretim sahasının oluşması bakımından yaratılan katkı tartışılmaz durumda. Hayatımıza bu bahsi geçen on yılda girmiş olan ve bağımsız müzik yapan, kendi bestelerini yayınlayan birçok müzisyenin bu mecralar aktifleşmese bizlere ulaşmakta çok daha büyük güçlükler çekeceği ve tarzlarını bugün ki kadar net biçimde ortaya koyamayacakları da önemli bir gerçeklik. O zaman kısadan hisse teşekkürler Zuckerberg, teşekkürler Systrom, Krieger ve teşekkürler Karim, Chen, Hurley …
İyikilerimizden bazıları
Playlist
- Peyk – Gamsız Öküz
- 123 – Binalar
- Kalben – Saçlar
- Nilipek – Kendi Halimde
- Can Kazaz – Biraz
- Büyük Ev Ablukada – Tayyar Ahmet’in Sonsuz Sayılı Günleri
- Deniz Tekin – Bende Bir Problem Var
- Adamlar-Rüyalarda Buruşmuşum
- Gözde Öney- Düşüş
- Hay Bin Kunduz – Kahverengi’nin Şarkısı
- Yüzyüzeyken konuşuruz – Ölmemişiz
- Dolu Kadehi Ters Tut – Sen ve Ben
- Sedef Sebüktekin – Bul Beni
- Birileri – Zamanın Dışında Boşluğun İçinde
- Can Ozan – Toprak Yağmura
- Hedonutopia – Maymun Kral
- Jakuzi – Ne Teselli Ne Avuntu