İlk dinlenen andan itibaren dinleyiciyi ütopik bir Hollywood havası içine alan, Marilyn Monroe, Elvis Presley ve daha niceleriyle tanıştıran, Amerika’yı diyar diyar gezdiren bu gizemli kadın, 21 Haziran 1985 tarihinde, New York, Connecticut’ta dünyaya gelmiş. Asıl ismi Elizabeth Woolridge Grant olan bu sanatçının takma isimlere olan aşkı gayet ortada. Sırayla; May Jailer, Sparkle Jump Rope Queen, Lizzy Grant ve Lana Del Ray alter egolarını gerekli yerlerde kullanmış. En son ise sahne ismi, nostaljinin ve vintage’ın bir markası haline gelen Lana Del Rey’e evrilmiştir.
Müzik kariyerine barlarda söyleyerek başlamış Elizabeth. 200’den fazla yayınlanmamış şarkısını saymazsak, yayınlanan ilk albümü “Lana Del Rey a.k.a Lizzy Grant” olmuştur. Fazla satmadığı ve ilgi görmediği için müzik marketlerden kaldırılsa da, bence Lana Del Rey’in en kaliteli şarkılarından birkaçı bu albümde yer alır.
Lana Del Rey a.k.a Lizzy Grant
Bu albüme uyuşturucu, motosiklet ve “sugar daddy” anahtar kelimelerini yakıştırabiliriz. Emin olun ki bu daha bir başlangıçtır şarkı sözlerinin aykırılığı ve farklılığı için.
Ek olarak, Lana’nın çoğu fotoğraflarını kız kardeşi Chuck Grant çekmiş ve Lana, video klipler oluşturmayı çok sevdiği gibi, bu yeteneğini çoğu klibinde tüm nostalji severlere göstermiştir. bkz. Gramma
Tek probleminin tarzı olduğunu düşündüğünü bir röportajında belirten Lana, iki senelik sessizlikten ve üretkenlikten sonra, suratının karakteristiğini öne çıkaracak bir şekilde birkaç estetik operasyonu geçirdikten ve kendine stilistler tutup tarzını baştan aşağıya değiştirdikten sonra Born to Die albümünü yayınladı. Lana’nın bu köklü değişime gitmesinin meyvelerini hala topladığını cesaretle söyleyebilirim.
Lana Del Rey – Born To Die
İlk olarak Video Games teklisini yayınladıktan sonra çok büyük beğeni toplayan Lana, diğer şarkılarla da birçok müzik listesinde aylarca zirvede kalıp, ödüller almayı başardı. Genel olarak şan, şöhret, para, melankoli, trajik aşk hikayeleri ve popülariteyi şarkılarında işledi ve çoğu vokalini “nightcore” şeklinde dinleyiciye sundu. Eleştirmenler fazla tekrara düştüğünü belirtse de, çoğu zaman olumlu yorumlara sebep olmuştur bu nadide albüm.
Lana Del Rey, albümün döneminde fazla üzgündür ve erken ölmeyi arzulamaktadır. Ve onu daha aşk kadını olarak görmemiz mümkündür. O, zengin ve sakin hayatının aksine, bu albümdeki bütün şarkılarına gangster havası yüklemiştir. Suçlularla aşk yaşamakta ve severek hata yapmaktadır. Eleştirmenler ona “Gangster Nancy Sinatra” demişlerdir. Bu da onun bütün nostaljisini ve suç aşkını özetler.
Makyajı ve saçı, birçok yönden eski Hollywood yıldızlarını anımsatır. En çok da Elvis Presley’in karısı Priscilla Presley’i.
“Got my hair up real big beauty queen style”
Lana Del Rey’in İdolleri
Lana’nın Jim Morrison, Kurt Cobain, Britney Spears, Amy Winehouse, Lou Reed, Walt Whitman, Nancy Sinatra, gibi sanatçıları idolize eden ve onlardan ilham aldığını söyleyen bir konuşması vardır.
Lana Del Rey – Born to Die (Paradise Edition)
Bir senelik aradan sonra, Paradise albümü, Born to Die ile birlikte yayınlandı.
The Paradise Edition versiyonundaki sekiz şarkı, orijinal kayıt olan Born to Die‘ın “sinematik” müzikal stiline benzer şekilde elektronik gitar ve piyano kullanılarak oluşturuldu. Yeni kaydedilen şarkılar ise albümden daha “küfürlü” bir dilde ve “cinsellik temalı” bulundu. Yavaş yavaş soul pop-barok pop tarzına yaklaşan Lana, bir kez daha başarıyı yakaladı.
Lana her zaman inançlı bir sanatçı profili çizdi. Tanrıyla olan konuşmalarını; Young and Beautiful, Gods and Monsters gibi şarkılarda dinleyebiliriz. Özellikle beğendiğim parçalardan olan Yayo ve kısa filmiyle beraber yayınlanmış Ride, insanları çöküşe çok hızlı bir şekilde yaklaştırabilir. Tanıştığım insanlara Lana hakkında gösterdiğim ilk şey Ride kısa filmidir. Çünkü onun tüm mottosunu göz önüne serer. Örneğin;
Live fast, die young, be wild, have fun
I believe in the country America used to be
I believe in the person I want to become
I believe in the freedom of the open road
And that motto is the same as ever
I believe in the kindness of strangers
And when I’m at war with myself, I ride
I just ride
“Hızlı yaşa, genç öl, çılgın ol, eğlen. Eski Amerika’ya inanıyorum. Olmak istediğim insana inanıyorum, açık yolların özgürlüğüne inanıyorum. Ve sloganım her zamankiyle aynı. Yabancıların nezaketine inanıyorum. Kendimle savaşta olduğumda sürüyorum, sadece sürüyorum…”
Hayatın gerçekleri ve çoğu zaman özenilmiş şeyler bu albümün içinde… Tüm albümü baştan sona dinleyin ve nadir bulunan bir müzik deneyimi yaşayın.
Bu albümle beraber bir de küçük bir EP’si var; Tropico. Adem ve Havva’nın dünyaya düşüşünü Lanavari bir şekilde anlatan bu kısa film bence izlenmeye değer.
Lana Del Rey – Ultraviolence
Sırada benim adeta aşık olduğum bir albüm var… Ultraviolence. Favorim olan bu albümü anlatmaya kelimeler yetmez. Çünkü Lana artık farklı biri olmuştur, erkeğini düzeltmeye çalışan, hayatın güzelliğini ona anlatmaya çalışan, Beatçi, kırık bir kadındır. Makyajı dahi değişmiş, gözlerini siyahlara bürümüştür.
Diğer tüm albümlerinin aksine, kayıt esnasında bir rock orkestrası kullanılmış, gitara ve özellikle Wah pedalına ağırlık verilmiştir. Hücum kayıt tarzında kaydedilen bu albümün tüm vokalleri-back vokalleri ve enstrümanların çıkarttığı sesler bir kerede, yoğun bir duyguyla harmanlanmıştır. Bu albümün anahtar kelimeleri ise, uyuşturucu, beat kuşağı, özgürlük, yetmişler ve nicesi oldu. “Ultraviolence” adlı şarkıda Del Rey, The Crystals şarkısı “He Hit Me (and It Felt Like a Kiss)”‘ye referans verdi. Bu şarkı da “tacizi normalleştirdiği” gerekçesiyle hiçbir yerde yayınlanmamıştı. “Fucked My Way Up To the Top” adlı şarkının temasında,”otantik bir stile sahip kadın şarkıcının başarısız olması sonucu başka birinin stilini çalıp kopyaladığı ve bununla başarılı olması” anlatılır. Şarkının anlamı sorulduğunda Lana Del Rey: “Bu bir tefsir aslında. Benim hakkımda ne düşündüğünü biliyorum ve buna taş atıyorum. Biliyorsunuz ki bu endüstride bir sürü insanla yattım ama hiçbiri albüm kontratlarımda yardımcı olmadı. Bu da sıkıcı,” demiştir. Buna rağmen bu sözü, daha sonralardan “bu doğru değil, Lana bunu söylemedi.” şeklinde tartışmalara yol açtı. Ne diyelim, Lana’dan her şey beklenebilir.
Bu albüm anlatılmaz, yaşanır. Bu yüzden sizi Pretty When You Cry şarkısını dinlemeye davet ediyorum.
Lana Del Rey – Honeymoon
Gelelim Lana’nın yine tamamen tarz değiştirdiği, zamansız, trip-hop ezgilerinin lügata girdiği, jazz coverların bulunduğu nefis albüme: Honeymoon.
Lana 60’ların sihrini bize hem sesiyle, hem de o dönemde değiştirdiği tarzıyla hissettirdi.
Bu albümün anahtar kelimeleri ise romantizm, karamsarlık, şehvet, şiddet ve gerçeklikten kaçmaktır. Lana, karamsarlığın içine batmaktan hoşlandığını açıklamıştır bu albümün işleyiş süreci hakkında. Müzikal olarak bu albüm, “retro tarzda ağır”, “sinematik barop pop”, “şık bir melankoli dream pop’u” ve Born to Die albümündeki gibi “sinematik trip hopa dönüş” olarak tanımlandı. Trap, Blues ve Jazz elementlerini içerdiği de bazı eleştirmenler tarafından yazıldı. Sözsel olarak romantizm, şehvet ve şiddeti konu alırken, kötü aşkı, korkuları ve zalim bir adamdan kaçışını (High By the Beach) Del Rey, kişiliğiyle harmanlamıştır. Şarkı temalarında genel olarak erotizm fikirlerine, uyuşturuculara, mitlere, boş vaatlere ve kadın kavramının yanında “Amerikan Ruhuna” da yer verildi.
Lana’nın eski albümlerine nazaran çok fazla eleştiriye maruz kalan albüm, Lust for Life…
Neyse ki, sanatçıya ait nostalji aşkı burada da sonlanmamıştır. Örneğin, Love.
Lust for Life, genel olarak trap ritimleri, klasik rock tınıları, orkestral bir ton ve A$AP Rocky+Playboi Carti sayesinde Hip-Hop içerir. Bu albümde Lana tamamen değişmiş, yaş atladığının farkında olan bir tavırla, The Weeknd ile yaptığı düet Lust for Life’da açıkça “yaşamayı sevdiğini” ve “hala genç olduğunu” belirtti. Bu tutum, bütün müzik kariyerinin yönünü değiştirecek seviyede oldu.
Hatta Lana, artık hayatını “blogger” gibi yaşayacağını, bol bol neon renk kullanacağını belirten bir tweet attı geçen zamanlarda. Hayranlarının çoğu memnun kalmasa da, istediği gibi yaşaması gerektiğini destekliyorum.
Burada da Lana’nın dolgularını ve makyajını azalttığını, ve Born to Die dönemine nazaran genç gözüktüğünü dile getirebiliriz. Çok farklı ve sürprizlerle dolu bir dönem!
L.A to the Moon adlı turunu bitirdikten sonra sosyal medyada sessizliğe bürünen Lana, herkesi meraklandırdıkan sonra haberini verdiği Norman Fucking Rockwell albümünün içinde olacağını düşündüğümüz birkaç şarkı yayınladı. Örneğin; Mariners Apartment Complex, Venice Bitch, But I Have It.
Önümüzde çok mutlu bir Lana Del Rey albümü olacağına inanıyorum. Çünkü tarzının, vokallerinin iyi ve mutlu yönde evrildiğini söyleyebilirim.
Norman Fucking Rockwell albümünün bu Ağustos’ta geleceği Lana tarafından bir konserinde onaylandı.
Norman Fucking Rockwell albüm kapağının bu olacağı dedikoduları ise ortada dolaşıyor.
Geçtiğimiz hafta US Itunes müzik listesine tekrar girmeyi başaran Summertime Sadness şarkısı, bu sanatçıyı dinlemeyen şahısların bile diline dolanmıştır. Buradan kendisini ve muhteşem lirik yazma yeteneklerini tebrik ediyoruz.
16 Mayıs’ta yayınladığı, Sublime coverı olan Doin’ Time şarkısını da buraya bırakıyorum, keyifli dinlemeler.