Bunu okuyorsunuz:
İmzasına Her Gün Daha Çok Rastladığımız “Oastabis” | Röportaj #43

İmzasına Her Gün Daha Çok Rastladığımız “Oastabis” | Röportaj #43

Oastabis
https://www.instagram.com/p/Bb9KtUTBqMy/https://www.instagram.com/p/BZyd7cFhVUU/

Son yıllarda Üçüncü Yeniler olarak adlandırdığımız bağımsız müzisyenlerin albüm ve konser çekimlerine attığı imzalar ile adından sıkça söz ettiren Oastabis, fotoğraf serüveninin hikayesini anlattı.

 

Öncelikle seni tanımak istiyoruz. Fotoğraf serüvenin nasıl başladı, daha sonrasında hikayenin konser fotoğrafçılığına evrilmesi süreci nasıl gelişti?

Ogün – Ben İstanbul’a üniversite için taşındığım dönemden itibaren müzikle daha haşır neşir olmak istiyordum. Yakın temas olmaksızın müzikle hissettiğim duygular ürettiklerime hep tetikleyici olmuştur. Bilip dinlediğim müzisyenlerin konserlerine gidip, onları canlı görüp, tanışıp fotoğraf çekmek istiyordum ve gelir gelmez ilk yaptığım bu oldu. Konserleri takip edip, yeni gruplarla tanışıp tek başıma sayısız konsere gittim. O dönem takip ettiğim müzisyenler, kıyıda köşede üreten, kariyerinin başında olan insanlardı. Çektiğim fotoğrafları çorbada tuzum olsun niyetiyle müzisyenlere hediye etmek, tanışıp ayaküstü konuşmak, belki birlikte fotoğrafımız olması gibi hayaller heyecanındaydım ( bu heyecan hala sürüyor 🙂 ). Bi’ gün iskelede vapura binmek için beklerken bir siyasi parti standında “Ozbi-Asi” çalıyordu, inandığım birisine başkalarının da inanması fikri beni çok etkiledi. Ozbi’ye bunun üzerine yazdım, bu anıyı anlattım. Destekçisi olduğumdan bahsettim. Bir şekilde tanışıp, üzerinde çalıştığı “Halk Edebiyatı” albümünü dinledik ve duygularımızı paylaştık. Bu albüme birlikte kapak görselleri yaptık. Resmi anlamda adı konulan ilk işim böyle başladı diyebilirim. Sonrasında da bu gibi hikayelerle tanışıklık durumları arttıkça konser / müzik fotoğraflamaya başladığımı farkettim. Anlayıp hissedebildiğim müziklere ve kimliklere görsel manada ifade ekleyip o yolla yorumlamak, onun bir şeye dönüşmesini görmek, insanlarda oluşturduğu bazen tek yönlü bazen birbirinden farklı anlamlara gelebilen duygular hissettirmek fotoğrafa başladıktan yıllar sonra fark edip keşfedebildiğim tatlı bir detay.

 

 

Son dönemlerde en fazla Dolu Kadehi Ters Tut ekibi ile yaptığın çekimler karşımıza çıkıyor. Bu ekip ile hikayeniz nasıl başladı?

Ogün – DKTT’ dan Oğulcan ile tanışıyorduk. O dönem isimleri başka, müzikleri başka olsa da ucundan kıyısından ürettiklerini takip edebiliyordum. 9-6 işe gittiğim bir dönem vapurda “Dünya’nın En İyi Albümü”nü dinliyordum. Albüm de tam vapur süresi kadar sürüyordu :). Şarkıların bana hissettirdiklerini onlarla paylaştığım bir yazışma sonrası, aynı gün buluştuk ve albüm lansmanının yapılacağı turnede yer almak ister misin dediler. Tabiki EVET dedim. Turne dönüşü 9-6 işim artık yoktu. O tarihlerde bir de Ozbi ile turneye çıktık. Bi’ anda kendimi çok keyifli ve mutlu buldum. Bu deneyim ve müziğin getirdiği paylaşım, duygu etkileşimi sürdükçe kendi fotografik konumumu, nerede durup durmayacağımı, keyif aldığım ya da almadığım müzikal yapıları farkedip pozisyon aldım. Genellikle de hiyerarşinin pek olmadığı, herkesin severek ürettiği, kendini değerli hissedebildiği birliktelikler içinde olduğumu söyleyebilirim. 

 

 

Konser fotoğrafçılığının Türkiye’de ki gelişimini ve bu gelişim doğrultusunda yaptığın işin, sosyal medyayla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsun ? 

Ogün – Sosyal medyanın aktif kullanılmasıyla beraber, özellikle de Instagram etkisinde insanların fotoğraf anlayışları, neyi çekip, neyi göstermek istedikleri gibi durumlara daha çok kafa yormalarına sebep oldu. Görüntüler daha hızlı tüketilmeye başladı.

24 saat görünür kalan “story” özelliği bile insanları her gün içerik üretmeye yönlendiriyor. Kültür endüstrisi özelinde olmasa da bu durum, örneğin bağımsız bir müzisyenin ilk single’ını paylaşmadan önce mesaj taşıyan güçlü fotoğraf ve video ihtiyacı duyması farkındalığı şeklinde kendini gösteriyor gibi. Aynı şekilde konserlerde yapılan çekimler de sanatçıların medya görünürlüğüne / imajına ciddi katkı sağladığı için oldukça önemli aslında. Müziğin insanlara ulaştığı yollarda görüntünün etkisi her geçen gün daha da artıyor. Değişimi takip edip, içinde olarak ifade etmenin yeni yollarını arıyorum. Bu anlamda şuan Instagram adeta online portfolyo görevinde tabi. Streaming platformlarında da ciddi bir görsel birikimim oluştu. Halen Spotify artwork crediti vermese de 🙂

 

 

Konserlerde çekilmiş ve müzik tarihine mal olan bazı fotoğraflar var ki yaşanan o anı gelecek nesillerde milyonlarca insana hissettirmeyi başarıyor. Bu motivasyon ile baktığında, yaptığın konser çekimlerinde senin en etkilendiğin ve çalıştığın grupların kaydettiği ilerlemeleri gördüğünde milyonlara sesleneceğini hissettiğin bir  an oldu mu ?

Ogün / Oastabis –  Çok garip anlar yaşadığımız oldu. Bazı konserlerde unutamadığım ve gözyaşlarımızı tutamadığımız anlar yaşadık. İlk aklıma gelen “DKTT – Karanlık” albümü sonrası ilk Ankara konserinde bir takım aksiliklere rağmen coşku, eşlik, keyif, birlikte bi’an paylaşmak, mutlu suratlar nasıl keyifliydi! ( Sonrasında böyle çok çok konser yaşadık ). Bir odada iki insanın yaptığı müziğin, ulaştığı etkileşimin ilham vermemesi mümkün değil.

Ezhel’in Karga’daki Müptezhel Lansmanını da unutamıyorum. Birliktelik duygusunun çok güçlü olduğu, herkesin şaşkın olduğu bir konserdi. O gün kendimin de şaşırdığı kareler çekmiştim.
Keza 15 kişiye verilen konserlerden festivallere, küçük şehir konserlerinden saygın* venue konserlerine görüntü üreten biri olarak hem sahneyle hem seyirciyle kesişebilip, aralarında olmanın verdiği gözlemle çok hoş duygular görüyorum ve “iyi ki” diyorum çokça.

 

 

Konser dinamiği içerisinde hem sahnede oluşan kareleri kaçırmadan hem de konser alanının değişken ışık düzeni ile çalışmak zor olsa gerek. Bu duruma karşı nasıl bir stratejin var ?

Ogün / Oastabis – Mekana göre zorluğun miktarı değişiyor ama genel anlamda “konser yapmak” her yönden pek kolay sayılmaz. Gelişen durumu belgelemek, anları sabitlemek öyle ya da böyle şekillerde çok mümkün. Fakat bu görüntülerin mesaj taşıması, duygu ifade etmesi, sanatçıyı yansıtması birazcık teknik ve kavramsal konulara harcanan geçmiş mesaiyle ilişkili. Bakan gözler / gören gözler ayrımından böyle bahsedebiliyoruz. Ayrıca elbette her konser yeni bir challenge. Hala her konser öncesi sahneye çıkana kadar çok heyecanlıyım. 

 

Konser sonrası önüne eminim ki yüzlerce kare seriliyordur. Bu kareler içerisinden; icra edilen müzik, konserin karakteri ve senin çalışma prensibin bakımından yayınlanması gerektiğini düşündüğün fotoğraflara nasıl karar veriyorsun ?

Ogün / Oastabis – Aslında fotoğrafları seçerken konseri yeniden duyuyorum gibi hissediyorum. Kareyi çektiğim anı hatırlıyorum, o anda yaşadığım şeyi hissediyorum. Duyguların gerçek anla örtüştüğü ve tabiki teknik anlamda uygun şeyler kendini belli ediyor. Birlikte ürettiğimiz müzisyenlere göre de bu bakış açısı bi miktar farklılaşıyor. Her ekibin dinamiği ve izleyicisiyle etkileşimi farklı. Dokunulan noktalar, dönüşler, anlık tansiyonlar. Hem çekim hem seçim hem edit hem sunum şekli anlamında baştan sonra tercihlerimi etkiliyor. Ben de bir noktada müziği bu şekilde yorumluyorum.

 

 

Yakın zamanda konser olamasa da senin çekimini yaptığın bir albüm çalışması bekliyor mu bizleri ?

Ogün / Oastabis – Eren Turgut’tan yeni üretimler gelecek. Yayın tarihini bilmiyorum ancak  farklı teknikleri bir araya getirdiğimiz çekimler yaptık diyebilirim. Klasik anlayıştan, distortiona yayılan. Yakında teaser görüntüler de gelmeye başlar sanırım. Bunun dışında son dönem Eda Baba’nın yeni albümü ‘Can Suyu’  için ürettiğimiz görüntüler yayınlanmaya başladı.
Şuan bahsedemediğim yeni görüşmeler/tanışmalar ve üretimler sürüyor 🙂

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
4
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0