İnsanlar doğar, bir şekilde yaşamlarını sürdürürler ve sonunda bu dünyadan ayrılırlar. Her şey bu kadar basit yaşanır, karmaşık olan ise hayatın içinde olandır. Dünyanın içinde bulunduğu bu durum bize bu karmaşıklığı doğduğumuzdan itibaren sunuyor zaten. Biraz büyü, okula başla, mezun ol, iş bul, eş bul, emek ver ve en sonunda hem işinden emekli ol, hem hayatından. Bu geçen süre içerisinde de yaşlan ve karmaşık düşünceler arasında varlığının sebebini anlamaya çalış. Evet uzattım, bilerek yaptım. Biraz uzatmak gerekiyordu, önce gerçeklerden bahsedip insanoğlunun boş amaçlar uğruna hayatlarını heba etmesini anlatmak gerekiyordu.
Sonraları özgürlükçü kesim (Hippi) tarzı dedikleri yaşamayı seven insanlar topluluğu karavanın ne kadar güzel bir araç olduğunu fark ederek tüm ihtiyaçlarını karavanlarla gidermeye başlamışlardır. Dipnot: Genelde yaşamayı seven özgürlükçü insanlar topluluğu yoksul olurlar. Çünkü zaten basit bir mantıkla düşünecek olursak, yaşamayı seven bir insanın iş hayatının veya monoton bir yaşamının olmaması gerekir.Karavan’da yaşamak genelde bir insanın veya bir ailenin mecburiyeti değil, yaşam tarzıdır. Gezmek hayali, seyahat etme tutkusu, güzel manzaralar eşliğinde uyanmak ve tamamen özgür bir hayat yaşamak. Bu saydıklarım tutkuları olan bir insanı cezbeden şeylerdir. Ve benim bu yazdıklarım gibi düşünen milyonlarca insan onyıllardır karavanlarda yol alıp her seferinde başka ülkelerde güne uyandılar ve uyanmaktalar. Bundan yaklaşık 50-60 yıl önce özgürlükçü hippiler hayatlarını tamamen gezmeye ve yaşamaya adamışlardı. O eski Volkswagen Type 1 / Type 2 karavanlarında tüm gün hayatı dolu dolu yaşayan hippiler, her şeyden uzaklardı. En yukarıda bahsettiğim, hayatın getirdiği karmaşıklıktan hiçbirisi sorumlu değildi. Ve asıl önemli olanı da buydu, dünyanın gidişatından, olumsuzluklardan, kafayı kurcalayacak her şeyden uzak durmak. Çünkü ancak böyle “insan” olunabilirdi. 3 kuruş kazanmak adına hayatın her türlü güzelliğini elinin tersiyle itmek bir insanın yaptığı en büyük hatalardan birisidir.aravan bir taşıt değil, bir yaşam tarzıdır. Sadece içine girip yatılacak yer değil, tutkunun ta kendisidir. Dolayısıyla evinin olmaması, doğduğun yerden çok uzakta olman, her gün yollarda olup her gün farklı manzaralarda uyanman, dünyanın getirdiği sorumlulukları bir kenara atıp uzun yıllar boyu özgür yaşaman ve son olarak “bir insan gibi” hayatın güzellikleriyle iç içe yaşayıp mutlu bir şekilde ölmen.
Aslında karavan bir taşıt veya yalnızca bir hayat değildir. Siyasettir, felsefedir, şiirdir, romandır, fotoğraftır, sevgilindir, sevgilinle birlikte uyuduğundur. Kesinlikle daha fazlasıdır.