Bunu okuyorsunuz:
Rock Sahnesinin Parlayan İsmi Batu Akdeniz | Röportaj #39

Rock Sahnesinin Parlayan İsmi Batu Akdeniz | Röportaj #39

batu akdeniz, röportaj, kimdir, hakkında

17 Ocak’ta yayınlanan ikinci EP’si Yarın Yokmuş Gibi’nin ardından 3 Nisan’da tüm EP’nin akustik versiyonunu Yarın Yokmuş Gibi (Akustik) adıyla yayınlayan, rock sahnesinin parlayan ismi Batu Akdeniz’le keyifli bir röportaj yaptık!

 

Evde kaldığımız bu dönemde sakince, sindire sindire dinleyebileceğimiz yeni akustik EP’sini yayınlayan Batu Akdeniz’le oldukça pozitif ve eğlenceli bir röportaj yaptık. Yarın Yokmuş Gibi’den, gelecek projelerine; evde kalma sürecinden, şarkılarından bulduğumuz motivasyona birçok konudan konuştuğumuz röportajımızı okurken bir yandan da Yarın Yokmuş Gibi (Akustik) EP’sini dinlemenizi öneririz. Keyifli okumalar dileyerek sizleri bu güzel röportajla baş başa bırakıyoruz…

 

 

Merhaba Batu, nasılsın?

Teşekkür ederim Ezgisu, iyiyim, şu an seninle konuşurken bir yandan da James Bay dinliyorum. Şu sıralar da yeni şarkılar üzerinde çalışmaya başladım, öyle takılıyorum. Sen nasılsın?

Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Öncelikle kendini biraz anlatabilir misin? Hayat Böyle’ye kadar olan müzikal geçmişini mesela?

Tabi. Ben 2014 yılından beri profesyonel müzik yapıyorum aslında. Heavy Sky isminde bir hard rock grubum vardı, onunla başlayan bir müzik geçmişim var. 2018’de de Hayat Böyle’yle solo kariyerime yani daha doğrusu Batu Akdeniz olarak hayatıma başladım diyebilirim.

 

Çok tatlı bir ekibin var ve gerçekten çok iyi anlaştığınız belli oluyor. Nasıl bir araya geldiniz?

Benim, şarkılarımı birlikte aranje ettiğim çok yakın bir arkadaşım var, Bulut. O davulcumuz zaten. Onunla çok eskiden beri arkadaşız, çocukluk arkadaşıyız diyebilirim, birlikte büyüdük. Heavy Sky’ın albümünü kaydederken de vokalleri Bulut’la birlikte kaydetmiştik.  Onun dışında… Bas gitaristimiz Aslan İstepanov’la çok farklı bir şekilde tanıştık. O aslında Heavy Sky’ın çok büyük bir fanıydı, o zaman çok ufaktı; Aslan benden 6 yaş küçük, çok göstermese de… O zamanlardan birbirimizi tanıyorduk, ben Aslan’ın bas gitar çaldığını biliyordum, yeni başlamıştı biz tanıştığımız zaman. Daha sonra ben bu projeyi başlatacağım zaman iyi bir rock basçısı aramaya başladım. Özellikle rock basçısı olmasını ve gruba uyumlu bir eleman olmasını istemiştim sonra bir anda aklıma Aslan geldi. Gerçekten bu işe zaman ayırabileceğinden ve yeteneğinden emindim ve Aslan da öyle katıldı.

Gitaristim Che, Aslan’la zaten grup arkadaşıydı. Aslan’la Che’nin Ankara’da “The Trips” adında bir rock grubu var, rock’n roll coverları yapıyorlar. Ben zaten Che’yi sahnede izlediğimde hayran olmuştum, onunla çalışmayı çok istemiştim, Che de sağ olsun beni kırmadı. Klavyecimiz James, o da yıllardır Ankara’da müzik yapan, bir sürü grupta çalan bir arkadaşımız. İstanbul’da “7 Pink Floydlar ve 2 Prenses” diye bir Pink Floyd tribute grubu var, bayağı güzel sahne alıyorlar, onun klavyecisi aynı zamanda. Aleyna da benim back vokalistim, onunla da konservatuardan bir arkadaşımın önerisiyle tanıştım.

 

 

2018’de ilk teklin Hayat Böyle yayınlandı, onun ardından ilk EP’n Hayat Böyle yayınlandı. 2019’da da o EP’den Yanlış Biriyle Doğru Hikaye’yi ayrıca bir tekli olarak yayınladın. Ben seni o tekliyle dinlemeye başlamıştım, bu yüzden çok memnunum bunu yaptığın için. Ve Yanlış Biriyle Doğru Hikaye en çok dinlenen şarkın oldu. Neden ayrıca yayınlamak için onu seçtin? Yani bu köşede kaldı, bunu bir parlatayım gibi bir düşüncen mi vardı?

Ben o şarkıyı ilk başta İngilizce besteledim, ama İngilizce sözleri daha farklı bir şeyi anlatıyordu, uzaklaşmaya başlayan bir kadını anlatıyordu. Türkçe’ye çevirmek istedim çünkü şarkının melodisine, müziğine çok güvendim ve bunu kesinikle Türkçe de yazmalıyım dedim. Sonra 2-3 hafta kahve köşelerinde, elime defter alıp İngilizce versiyonundaki uyakların aynısını Türkçe’ye geçirdim. Çünkü o duyumu sağlayan şey, o uyaklardı. Çok uğraştım ve ortaya bu çıktı. Bir de yaşadığım şeyler bana çok yardımcı oldu açıkçası, sözleri çevirirken. Sonuçtan çok mutlu oldum çünkü şarkıya gerçekten çok inandım. Albümdeki versiyonu daha elektronikti ki ben albümdeki versiyonu da çok seviyorum aslında; ama beni daha önceden bilen ya da sesimi tanıyan, seven insanlar rock soundunu ve sesimi daha fazla duymak istiyorlar. Ben de bir akustik versiyon yapmak istedim ona.

Aleyna’yla bir gün gittik stüdyoya, yarım saatte gayet rahat bir şekilde kaydettik. Ve o haliyle insanlara çok daha fazla sirayet etti. Şu an ayda 200.000 civarı dinleniyor akustik versiyonu ve sürekli yükseliyor. Bir de o tabir de insanların çok hoşuna gidiyor ya. “Yanlış biriyle doğru hikaye” tabiri, benim bulduğum bir tabirdi, insanlar herhalde kendilerine çok yakın hissettiler, o yüzden o şarkı diğerlerinden daha öne çıktı şimdilik.

 

Yanlış Biriyle Doğru Hikaye’nin klibi küçük küçük hikayeler anlatan bir klipti. Diğer şarkılarının klipleri performans videosu gibiydi. Yine böyle, olayları veya durumları gösteren klip çekmeyi düşünür müsün?

Çok çok istiyorum açıkçası. Şimdi şöyle bir durum oldu, Yarın Yokmuş Gibi’deki parçaların düşünce, kayıt ve klip çekim süreleri uzun değildi. Yaklaşık 3 ayda o albümü kaydedip Eksik’in klibi dışında bütün kliplerini çektik diyebilirim. Ve o yüzden klip konusunda düşünmeye çok fırsatımız olmadı. Yanlış Biriyle Doğru Hikaye ve Hayat Böyle’de daha fazla zamanımız olmuştu. Şimdi yeni kaydetmek istediğim bir albüm var. Bu corona illeti olmasaydı ben ilk defa bir LP kaydetmeye başlayacaktım, EP değil de 8-10 şarkılık kocaman bir albüm kaydetmeye başlayacaktım. O albümdeki parçaları konsept bir şekilde düşündüm; hep çalıştığım bir yönetmen arkadaşım var, onun bir kısa film fikri vardı, kısa filme entegre etmek istediğim bir parçam var mesela o albüm içinde. Kesinlikle şarkıların hikayeli kliplerine daha fazla yer vereceğim bundan sonra.

 

 

Bir de YapımBöyle Film, Dans Et’e klip çekmişti. Sonra bir de seninle klip çektiler, Artık Bi’ Manyağın Var’a. YapımBöyle’yle nasıl tanıştınız?

Şöyle oldu: Instagram’dan bana mesaj attılar “Biz Dans Et’e bir klip çekmek istiyoruz.” diye, bundan 1 sene önce galiba. Açıkçası ben de Youtube’u biraz dede gibi kullanıyorum, Youtuberları falan çok tanımam, bilmem. Yani yeni trendleri çok takip edemiyorum, ben daha analog bir adamım.

Özür dilerim, dünkü Youtube yayınında onu birazcık gördük. (Gülüşmeler)

Evet evet, öyle. O nedenle önceden tanımıyordum onları. Sonra bir baktım bayağı iyi takipçileri var yani ciddi Youtuberlar, çok izleniyorlar… Yani Dans Et’in klibi o şekilde oldu. Klip çıktıktan sonra tanıştık, sohbet ettik, arkadaş olduk. Hatta sonradan fark ettik, benim korodan arkadaşım Cansu, Deren’in kuzeniymiş, dünya küçük işte. O şekilde arkadaş olduk işte. Artık Bi’ Manyağın Var için de “Bu klipte ben de olayım.” “Hadi sen de ol.” tarzı ilerledi ve klip için birlikte oturup düşünüp, konuştuk. Ama özellikle böyle prodüksiyon klibi gibi değil de insanlara daha samimi gelecek bir Youtuber klibi gibi olmasını çok istedik. Hani talk showlardaki küçük parodi videolar olur ya, öyle bir şey yapmak istedik, tam öyle bir şey oldu gerçekten. Onlar çok mutlu etti beni, sağ olsunlar uğraştık hep beraber, çok da iyi insanlar. Yasin’i de Deren’i de çok seviyorum. Hatta buradan öpücüklerimi gönderiyorum onlara da.

 

 
0

 

2019’da teklilerin yayınlandı, sonra da Yarın Yokmuş Gibi EP’n geldi. 3 Nisan’da da tüm EP’nin akustik versiyonu yayınlandı. Bütün parçalarının ilk yayınlanan halleri çok hacimli, deyim yerindeyse “Ben buradayım!” diyorlar. Akustik versiyonları da yalın ve gerçekten çok etkileyici. Akustiğe bu kadar yer vermenin sebebi nedir peki?

Ben şarkılarımı ilk başta akustik gitarla besteliyorum, ondandır ki akustik aranjelere çok sempati duyuyorum. Çünkü o, şarkının en çiğ hali oluyor ve bazen dinleyiciye daha fazla geçebiliyor. Hem şarkının akustik versiyonu dinleyiciye farklı bir perspektif de sunuyor. Dinleyici daha önce duymadığı bir şeyi fark edebiliyor veya daha önce orijinalinde hoşuna gitmeyen bir şeyi akustikte beğenebiliyor. Bu yüzden ben akustik versiyon yapmayı çok seviyorum. Ayrıca parçalarımı zaten öyle yazdığımdan akustik versiyon benim için çok kolay bir şey oluyor. Hem çok kolay hem de çok eğlenceli, dinleyici de çok seviyor. O yüzden mutluyum yani, yapmaya devam ederim.

 

Biz de mutlulukla dinleriz. Peki son EP’nde İstanbul’a geldikten sonra yazdığın bir şarkın var mı, yoksa hepsi eski şarkıların mı?

Düşünelim… Yok, parçaların hepsi eski. Yani İstanbul yolculuğum sırasında yazdığım bir parça var, Eksik…

Evet, onu biliyorum.

Onu da söyledim değil mi? (Gülüşmeler) Hatta bununla ilgili geyik de yaptık dün, hep trende yazıyorum, diye. Aynen sadece onu bir tren yolculuğunda yazdım, onun dışında yok. Aslında o zaman henüz İstanbul’a taşınmamıştım, o yüzden sayılmaz.

 

“Hücum Kayıtlar” diye bir seriye başlamıştın, tabi şu anda şartlardan dolayı kaydedemezsiniz ama onun devamı gelecek mi?

Hücum kayıtları sormana çok sevindim çünkü yeni 2 tane hücum kayıt videosu geliyor. Onları daha önceden kaydetmiştik, önümüzdeki haftalarda ikisini de yayınlayacağım.

 

 

Eksik’i trende yazdığını söyledin. Comfort zone insanı olduğunu söylüyorsun ama çok güzel bir şarkını da comfort zone’unun dışındayken yazdın. O yüzden şunu sormak istiyorum: çok rahat ve alışkın olduğu bir ortamda mı daha rahat üretebildiğini düşünüyorsun yoksa yeni ve farklı bir ortamda mı?

Bunu genelleyemem ama daha rahat olduğum ortamlarda biraz daha iyi yazdığımı söyleyebilirim. Birbirilerine çok yakınlar, %60’a %40 diyelim. Tabi ki %15-20’lik bir farkla daha konforlu olduğum zamanlar duygularımı daha rahat yazabildiğim de bir gerçek; ama dediğim gibi bu çok büyük bir fark değil.
 

Hareket Vakti’nde “Geç oldu, güç oldu ama sonunda oldu, ben özgürüm!” diyorsun, senin için özgürlük ne peki?

Sanırım beni en çok özgür hissettiren, düşünce özgürlüğü. Ama o şarkı özelinde konuşmak gerekirse, orada “Özgürüm!” derken bütün beni engelleyen her şeyden, önüme çekilen setlerden kurtulup özgürce müzik yapabilmekten bahsediyorum aslında. Çünkü bir müzisyen için hep öyledir, yani benim için hep öyleydi. En başından itibaren bir mücadeledir, savaştır. Kan, ter, gözyaşı, bunun içine bir sürü şey girer, ilk konserlerine taşıdığın ağır ekipmanlarından tut sana bunu yapamayacağını söyleyen bir sürü insana kadar gider. Bu coğrafyada seni direkt olarak engellemek isteyen bir düşünce tarzı da var zaten, ona karşı da bir savaş verirsin. Bunların hepsine karşı verilmiş bir savaşın kazanılmasını ifade ediyor diyebilirim, bahsettiğin cümle.

 

Ne güzel bir cevap verdin! Özgürlük dedik ama şu an olağanüstü bir durumdayız hatta sen de “Gel Benimle”yi “Kal Evinde” diye değiştirip tekrar söyledin. Peki senin evde kalman nasıl gidiyor? Yaratım sürecini ve psikolojik durumunu nasıl etkiliyor bu durumlar?

Ben 1 aydır evde kapalıyım, 1 aydır da çok fazla şarkı yazmadım, gitarı da elime sadece konserlerde aldım bir de arada çalışmak için aldım. Üretim sürecim… Ya zaten bu ara yeni şarkı yazmayı çok düşünmüyordum, yeni kaydedeceğim bir albüm vardı, şu sıra onu kaydediyor olacaktım. Ama yavaş yavaş geri dönüyorum işte bugün evde sistemimi kurdum ve önüme aldım. Benim kendime ait ekipmanım İstanbul’da kalmıştı ama sağ olsunlar arkadaşlarımdan ekipman topladım, bu şekilde hallettim.

Onun dışında kendimde kültürel bir rönesans yapıyorum diyebilirim. Okumak istediğim ama zaman bulamadığım için okuyamadığım çok kitap vardı. O yüzden bu ara çok fazla okuyorum. Karantina başladığından beri, 1 ayda 11-12 tane kitap bitirdim. İzleyemediğim filmler vardı… Aslına bakarsan onlar da bana çok ilham veriyor. Ben sanatın farklı disiplinlerinin birbirini çok etkilediğini düşünüyorum, izlediğin bir film sana yazacağın yeni bir şarkı olarak geri dönebilir ya da okuduğun bir kitap aynı şekilde. Çünkü başka disiplinler, seni kendi hikayenden çıkarır ve hayal gücünü genişletir. İlla kendi yaşadıklarından ya da kendi gözlerinin gördüklerinden etkilenmek zorunda değilsin.Başka bir göz de sana ilham verebilir. Yani şu an yaratıcılığımı başka disiplinlere daha fazla yönelerek kamçılamaya çalışıyorum diyebilirim.

 

 

 

İnsanlar senin şarkılarınla çok büyük motivasyon buluyor. Peki sen duygusal olarak düştüğün zaman hiç kendi şarkılarını dinleyerek veya söyleyerek kendini toparladın mı?
Kendi şarkılarımdan beni harekete geçiren… Hareket Vakti var, adı üstünde; onu bazen spor yaparken dinliyorum. Ama mesela çok hüzünlendiğim zaman kendi parçamı açıp üzülmem çünkü zaten o parçanın ortaya çıkmasına kadar ben yeterince üzülmüşümdür. Yani o parçayı dinlemek bana diğer insanlara güç verdiği gibi bir güç ya da ıstırap vermez. Kendi parçalarımı yazarken zaten onu o kadar fazla dinleyip o kadar fazla alıyorum ki artık benim hayatım için bir ittirici güç olmuyor. Yeni ilhamlar bulmak ittirici güç oluyor, o da işte başka şarkılar dinleyerek oluyor. O yüzden, düştüğüm zamanlarda kendi sesimi başka şekillerde duymak isterim, diyebilirim.

 

Dün canlı yayın yapmıştın ve dinleyicilerinle etkileşim halinde olmayı seviyorsun, ayrıca internetten tanıştığın insanlarla müzik yapmıştın; yani çağımızın getirilerini çok güzel değerlendiriyorsun. Ama analog şeyleri ve eski tarz müzik yapmayı da seviyorsun. O yüzden sana şunu soracağım: Geçmişte, 60’larda 70’lerde mi müzik yapıyor olmak isterdin, yoksa bulunduğumuz zaman mı senin için daha iyi?

Aa, bu çok güzel bir soru! Buna hiç düşünmeden tartışmadan cevap verebilirim, ben kesinlikle 70’lerde müzik yapmak isterdim. Çünkü benim ilham aldığım kahramanlar da genelde 60’ların 70’lerin kahramanları. O zamanki müzik ortamını, o zamanki dünya ortamını çok daha samimi buluyorum. Ve her şey fiziksel kontak üzerine kurulmuş olduğu için bir albümü dinlemek bile bir emek gerektiriyor. O albümü kartonetinden çıkarıp plağı bir pikaba yerleştirmek bile bir emek. O zamanlarda yapılan müzik o yüzden değerli zaten. Bu nedenle bence ben o zamana aitim, kesinlikle şu ana ait hissetmiyorum. Dediğin gibi mesela dün canlı yayında söylemiştim insanlarla iletişim kurmak açısından canlı yayınlar yapmak çok güzel. Ama gerçekten müzisyen olmasam, müziğimi yaymak zorunda olmasam bunları çok da sallamazdım, net bir şekilde söylüyorum. Çünkü benim yaşam tarzıma, hayat görüşüme, hayata bakış açıma göre değil bu olanlar.

 

Teşekkür ederim, çok güzel bir cevaptı bu. Eskiden gitar dersleri verdiğini yazmıştın Instagram’da ve hala kendi şarkılarının nasıl çalındığını videolarla anlatıyorsun. Peki sen hangi müzisyenlerden ders almak isterdin?

Gitar dersi olarak mesela… Joe Bonamassa’dan gitar dersi almak isterdim. Vokal için de Myles Kennedy’den şan dersi almak isterdim.

 

 

Unutamadığın bir konser var mı?

Lansman konserlerimi hiç unutamam, yani bir EP’den sonraki ilk konseri. En çok Ankara’daki konserleri iyi hatırlıyorum çünkü burası benim doğup büyüdüğüm şehir, hem bir sürü tanıdık arkadaşını da görüyorsun hem de seni aslında tanımayan ama müziğinle tanıyan yüzlerce insan oluyor. 2-3 ay önce Atatürk Anadolu Lisesi’nin şenliğinde çalmıştım, orada binlerce insan vardı, o da çok güzeldi. Binlerce insanın senin şarkına eşlik ettiğini görmek, duymak çok acayip bir duyguydu açıkçası, onu hiç unutamıyorum. Heavy Sky için de öyleydi, albümlerden sonraki ilk konserleri çok iyi hatırlıyorum.

 

Peki seyirci olarak unutamadığın bir konser var mı?

Şeyi hiç unutamıyorum, 2010 yılıydı galiba, Scorpions konserine gitmiştim KüçükÇiftlik Park’ta. Aklımı kaçırmıştım yani çok büyük gaza gelmiştim, çok güzel çalmışlardı. O dönemde 60 yaşında falanlardı ve çok nefis bir performanstı. 2012’de Slash’e gittim mesela, o da inanılmaz bir konserdi. Klasik Rock grupları benim çocukluktan beri en büyük kahramanlarım o yüzden Slash’te de inanılmaz gaza gelmiştim. Zaten Slash’in benim gitarımda da etkisi çok büyüktür hatta benim sahnedeki duruşumda bile etkisi var. E Slash’in vokalisti Myles Kennedy benim en büyük idollerimden biri. İkisini bir arada böyle 30 metre mesafede görüyorsun ve söylüyorlar yani çok acayipti. Son dönemde de Tom Odell’in konserine gitmiştim Zorlu PSM’de, en çok ondan keyif almıştım. Ben Tom Odell’i çok severim. Yavaş şarkılar çaldı ama ben çok eğlenmiştim.

 

 

İzlediğinde, dinlediğinde çok etkilendiğin ilk grup veya müzisyen kimdi, hatırlıyor musun?

Tabi, çok iyi hatırlıyorum. 2000 seneside Bon Jovi’nin It’s My Life klibiydi, benim ilk çok etkilendiğim. Ben 8 yaşındaydım o zaman, çok acayip etkilenmiştim. Bütün televizyon kanalları da klibini gösteriyordu ve klip de gerçekten korkunç başarılı bir klipti. Şu an öyle bir klip çekilmiyor mesela çok net söyleyebilirim. Şarkı zaten inanılmaz bir şarkıydı ki üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen hala sürekli dinlerim. Kendimi kötü hissettiğim zaman dinlediğim parçalardan biri bu bak. İstediği kadar cheesy olabilir ama bir grubun çıkış yaptıktan 15-16 sene sonra hala o kadar güzel bir şekilde hem kendi enerjisini ve tarzını koruyup hem de o dönemin gerektirdiklerine adapte olması açısından çok başarılı bir örnektir It’s My Life.

 

Peki şair olmayı mı, yazılmış en güzel şiir olmayı mı tercih ederdin?

İnsanlar genel olarak buna “Şair olmak.” diye cevap verir, diye düşünüyorum ama yazılmış en güzel şiir olmak da bana uyar. Çünkü ikisi de bence aşk ve sevgiyi anlatan cümleler ve eğer doğru bir aşkı anlatıyorsa bir şiir olmak da bence gayet güzel.

 

Çok fazla kitap okuduğunu biliyoruz, anlatım tarzıyla, diliyle sana ilham veren bir şair veya yazar var mı?

Ben daha çok yabancı yazarları okuyorum o nedenle dilimi direkt etkileyen bir yazar yok. Ama ben anlattığı şeyler açısından şeyi çok seviyorum -klişe bitsin veya bitmesin- kahramanlıkla ilgili ya da bir amaç uğruna verilen emeği anlatan hikayeleri çok seviyorum. Ondandır ki ben Jack London’ı çok severim çünkü Jack London aslında bütün kitaplarında kendini anlatır. Kendi yaşadığı hikayelerden ilham alarak anlattığı şeyler çoktur. Altın avcılığı da yapmış zamanında, denizcilik de yapmış ve hep fakirlikle mücadele etmiş. Ayrıca belirlediği amaçların üzerine yürümeyi çok seven bir yazar. Onun anlatımı çok güzel; mesela Beyaz Diş’te anlattığı şey beni çok etkiliyor, Martin Eden’da anlattığı şey de öyle. Çünkü adamın derdi tamamen şu: İstediğin şey için ne kadar fedakarlık yapabilirsin? Ve hep basit hayatlar anlatır, sokakta görebileceğin tarzda insanları anlatır. Ben o tarz hikayelerden çok etkileniyorum.

 

 

İngilizce şarkılarını yayınlamaya devam edecek misin? Yazdığın yeni şarkılar vardır diye düşünüyorum.

Bunu kesinlikle yapacağım. Önce önümüzdeki albüm var, albümü çıkarttıktan sonra kesinlikle İngilizce şarkılar da yayınlayacağım. Bunları kendim mi yayınlarım, başka bir şekilde mi yayınlarım bilmiyorum ama aklımda var. Kendi yazdığım parçaların haricinde bir de İngilizce bir cover yapmak istiyorum. Spotify’da yayınlanacak, tamamen bana ait olan bir versiyon olacak. Onun için de çalışmalara başlamıştık ama işte şimdilik ertelemek durumunda kaldık. Ama yapacağım.

 

Şarkılarında farklı sesleri kullanmayı düşünüyor musun? Daha önce yaylıları kullandın ama mesela oryantal enstrümanları eklemeyi düşünür müsün?
Ya neden olmasın? Mesela yeni albümde bir iki parçada çok ciddi orkestrasyonlar kullanmayı düşünüyordum, hatta orkestra şefi birkaç arkadaşım var onlardan yardım alarak kendi yapabileceğim bir şey değil çünkü, kesinlikle bunu çok istiyordum. Çünkü albümde özellikle perküsyon anlamında tıpkı senin dediğin gibi oryantal etkilere çok açık birkaç parça var. Yani yapıcam, onu da yapıcam.

 

Süper! Peki, Türkçe bilmeyen birine Türkçe şarkılarından birini dinleteceksin, hangisini seçerdin?

Sanıyorum… Yanlış Biriyle Doğru Hikaye’nin orijinal versiyonunu dinletirdim ya da Hareket Vakti’ni dinletirdim. İkisinden birini seçerdim.

 

 

Tekrar tekrar izlediğin bir film var mı?

Ben Dark Knight serisini çok seviyorum ya bayağı Batman fanıyım. Hiç bıkmadan sürekli Batman’le ilgili konuşabilirim, Batman izleyebilirim. O seri beni acayip gaza getiriyor. Hasta oluyorum bazen, ateşim falan çıkmış oluyor, işte o son filmde Batman’in çukurdan çıkma sahnesi var, onu izliyorum öyle ateşim düşüyor falan. Çok garip… Birçok çocuksu taraflarım var ama ben mutluyum bunlarla, çok seviyorum Batman’i. Hala kendimi hayal ederim Batman gibi. (Gülüşmeler)

Peki en sevdiğin filmi hangisi?

Ya herkes ikinci film der ama ben son filmi daha çok seviyorum; çünkü orada Batman gerçek anlamda çok tökezledi ve tekrar yükseldi, tıpkı filmin ismindeki gibi. O beni çok motive ediyor ama hepsini çok seviyorum.

 

“Hadi artık toparlanıyoruz” gibi hissettiren kilit bir cümlen var mı? Herhangi bir şiirden, şarkıdan, kitaptan falan…

Er Ryan’ı Kurtarmak diye bir film var, Tom Hanks’in oynadığı; onun en sonunda Tom Hanks ölürken “Earn it.” diyor. Hani herkes seni kurtarmak için uğraştı, bundan sonraki hayatında da bunu hak etmiş ol anlamında “Earn it.” diye bir laf söylüyor orada, o. Bir de Hareket Vakti ya, valla kendi parçam diye demiyorum bunu. Genel olarak “Hadi kalk, bir şeyler yapmamız lazım.” anlamını taşıdığı için bu tabiri çok seviyorum.

 

 

Son zamanlarda sıkça dinlediğin bir şarkıyı söyler misin?

Son dönemde Chris Rea’nın Looking For The Summer parçasını dinliyorum. Yazı beklediğimiz, ne olacağını bilmeden beklediğimiz bu dönemde çok manidar bir parça bence, bana hep yazı hatırlatıyor. Takipçileriniz de bu parçayı sevebilir diye düşünüyorum.

Benim sorularım bitti Batu, cevapların için çok teşekkür ederim. Umarım senin için de keyifli geçmiştir.

Ben teşekkür ederim. Çok güzel bir röportajdı, çok güzeldi soruların.

O zaman yeni projelerinde görüşmek üzere. Kendine iyi bak.

Sen de kendine çok iyi bak. Görüşürüz.

 

 

Batu Akdeniz’e bu keyifli sohbet için tekrar teşekkür ederiz. Batu Akdeniz’i Instagram, Twitter, ve Youtube üzerinden takip edebilirsiniz!

 

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
6
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0