Birçok tarzdan ögeleri harmanlayarak kendilerine has soundlarını oluşturan People Around ile grubun kuruluşundan People Around’un ruhuna, konserlerinden yeni projelerine ve başka birçok konu üzerine konuştuk. “Rüzgar nereye eserse oraya yol alıyoruz” diyen cesur ve yaratıcı ikilinin dünyasına adım atmak isteyenleri, grubun enerjisiyle uyumlu, doğal bir şekilde akıp giden röportajımızla baş başa bırakıyoruz.
Hoş geldiniz People Around! Nasılsınız, nasıl gidiyor?
Oral Sargın: Güzel gidiyor, bol sahneli gidiyor. 1,5 senedir zaten covid vardı biz de adadaydık, orada giriş çıkışlar sıkıntılı olduğu için sürekli üretimle, kapanmacayla geçti. Şimdi burada sahne fırsatı bulduk, mutluyuz, özlemişiz paylaşmayı.
Biraz kendinizden, müzikal geçmişinizden söz eder misiniz?
Oral: Benim bölümüm normalde elektrik elektronik mühendisliğiydi ama bitiremedim, ikinci üçüncü sınıfta işin içine manyetik girince fizik sertleşince iyice tökezledim. O zamanlar People Around ile uğraştığım için yarım kaldı. Onun dışında da akademik müzik eğitimi almadım yani kendi kendimi yetiştirmiş oldum. Sürekli Zafer’le birlikteydik, zaten çok uzun zamandır tanışıyoruz, öyle oradan biraz kulak dolgunluğum oldu, bir de bir süre stüdyoda çalıştım. Tam da girdiğimde şansa bir albüm kaydına denk geldim, en azından orada bir şeyler öğrenme fırsatı buldum. Zaten hazırlık boyunca full stüdyodaydım. Sabah 5’te kalkıp okula gidiyorum, 12’de okuldan çıkıp 1’de stüdyoyu açıyorum, akşam 11’de stüdyoyu kapatıyorum sonra sabah 5’te tekrar gidiyorum falan böyle inanılmaz yorucu bir tempo vardı bir sene boyunca. Yani 1 sene değil de 5 ayı öyle geçmişti.
Ben müzikle daha çok bilgisayar üzerinden uğraşıyordum, enstrüman bilgim yoktu, sonra gitarla ufak ufak ilişkim başladı. Stüdyoda yatıp kalkıyordum zaten orada biraz davul kurcala biraz basa bak derken böyle her şeye salça olmaya başladım. Bu da beni işin prodüksiyon kısmına itti, zaten hepsinden ufak bir şeyler bilmen gerekiyor kompoze edebilmek için, bu şekilde mutfak kısmına dahil olmuş oldum.
Başka müzisyenlerle de çalıştın galiba değil mi?
Oral: Aybüke Poçan’la çalıştım, Melis Yelman’la bir ara çalıştık ama bir şey yayınlamadık, galiba hala duruyorlar. Onun dışında Ve Ben Yalnız’a dahil oldum Levent’le tanışınca. Onunla da Özlem Akgüneş sayesinde tanışmıştık. Geçen hafta paylaşılanla Ve Ben Yalnız, benim için bitti galiba; çünkü hep yoldayız ve masa başına oturmaya zamanım olmuyor artık. Bundan sonrakilere devam edemeyeceğim yani. Onun dışında başka bir yerlere çok da parmağımı sokmadım, bakalım gelecekte neler olacak.
Zafer Özkan: Ben 8-9 yıl önce İstanbul’a geldim, normalde ben Bursa’daydım Oral İstanbul’daydı. Konservatuar hayaliyle geldim, Haliç Üniversitesi Türk Müziği bölümünden mezun oldum. Okulla beraber ufak ufak pop müzikten para kazanmaya başladım, klarnet çalıyordum bir de saksafon ekledim ona, pop piyasasındaydım yani. Başka sanatçılarla çalıştım, en son Özgün’le Metin Arolat’la çalıştım. Ondan sonra her şey akarken, işte Oral’ın stüdyo hayatı vardı, ben barlarda küçük küçük sahne almaya başlamıştım, 2013’te Oral’a dedim ki, ben artık İstanbul’dayım, beraber müzik yapalım. Zaten 17 yıllık arkadaşız yani beraber büyüdük diyebilirim, akrabalık da var, 4. dereceden kuzeniz. Yazları bayramları hep köyde görüşüyorduk, o gitarı alıyor çalıyor, ben çalıyorum falan bunu İstanbul’a taşıyalım istedik. Blues’ların cazların çalındığı küçük bir grup kurduk, barda müzik yapalım dedik.
Oral’ın stüdyoda prova almaya başladık, müzikal anlamda beraber daha çok vakit geçirmeye başladık. Ondan sonra o orkestra büyüdü ve taş plak orkestrasına döndü mevzu. 15 kişi olduk, yaylılar geldi, işte aranjeler çalındı, Eric Clapton’lar falan çalınıyor böyle kocaman bir orkestra oldu. Sonra o proje patladı, 15 kişi 2018’e kadar elendi elendi 3 kişi kaldı. Anıl Ulusoy vardı bir de basçı arkadaşımız 2018’de oturduk birlikte People Around’u kurduk. Aslında benim için de, diğer sahneleri tenzih ediyorum, yolculuğun başladığı yer zaten burası. Yani akan yolculuk burasıydı, orası sadece bunu destekleyen, kendimi yetiştirdiğim bir yer oldu gibi.
“Etraftan Birileri”
Peki People Around bir araya geldi ve herhalde hemen çalışmalarınızı yayınlamaya başlamadınız. Ne oldu da şarkılarınızı yayınlamaya karar verdiniz?
Oral: Benim hep şey merakım var, bir şey kaydedeyim, kenara atayım. Kendi kendime hep o şekilde takılmayı seviyorum, günlük tutmak gibi aslında ben de günlük gibi kullanıyordum müziği. Böyle birikmiş bir sürü şey vardı Soundcloud hesabımda. Grubu kurduktan sonra bu şarkıları dinlerken hep, bir füzyon yaratarak elektronikle ve etnik ögeleri nasıl birleştiririz, lofi’ın içine klarneti nasıl sokabiliriz gibi şeyler düşünüyorduk. Denedik; ne kadar oldu bilmiyorum ama olay buydu, yolculuğa başlangıç böyle oldu. Yeni bir şeyler yaratmak istiyorduk ve önceden yapılmış özgün besteler, benim gitarla bir arayış sırasında bulduğum melodiler vardı ve onların üzerine giderek başladık.
People Around çok güzel bir isim ayrıca şarkılarınızla People Around Bliss, People Around Kilyos gibi okunuyor ve çok tatlı duruyor bence. Bu ismi neden seçtiniz, var mı bir hikayesi?
Zafer: İsim, hikayesiyle geldi bize. Grup aslında 2017’de ilk filizlenmesini verdi. Kilyos isimli bir parça var ya o full doğaçlama bir kayıt, o kaydı aldık, yayınladık ve Yerdeniz Kamp’tan Çağlar abiye “Böyle böyle bir şarkı yaptık, 4 parça doğaçladık ve gelip burada doğaçlayabilir miyiz?” dedik. O da “Çıkın yapın.” dedi. 2017’de Kabak’ta biz 4 kişi, 4 parçayla insanların karşısına jam session sahneyle çıktık. Ama ismimiz People Around değildi, sadece müzik yapmaya giden 4 kişiydik. Biz kabak’a 5-6 yıldır gidiyoruz, orada insanlarla kurduğumuz etkileşim benim hiç görmediğim bir etkileşimdi, İstanbul’daki şehir hayatına hiç benzemiyor. İnsanlar müziği gerçekten dinliyor, müzik kimisine şifa oluyor kimisi içine dönüyor. Yani çok güzel etkileştik ve titreştik insanlarla.
Orada 4 parça jam yaparken tabi ki o parçaları kaydettik ve o jamler yeni parçalar doğurdu. Oradaki insanların verdiği gazla biz İstanbul’a geldiğimizde yeni parçalar ürettik. Mesela Bliss’in sonundaki o klarnet solosu, orada çaldığım klarnet solosuydu, daha önce yoktu yani. Orada çok fazla şey ürettik sahnede. O insanlarla o deneyimlerden çok şeyler doğdu ve grup da aslında Kabak’ta doğdu, insanlarla doğdu. Ve orada mevzu biz değildik, insanlardı. Onlar bize öyle yansıttığı için biz onlara böyle verebildik, bu sayede People Around oldu. Bir de ismin konulma gecesi var, yani grubun ismi çoktan belliymiş de o gecenin ardından bir anda geldi, o geceyi anlatmak ister misin?
Oral: Anlat anlat sen, güzel gidiyorsun.
Zafer: Şimdi Electric Coffin ilk single’ımız ya, aslında bizim ilk “Tamam, bitti.” dediğimiz parça oydu. Yani Electric Coffin’den önce yaptığımız parçalar vardı ama düzenleme olarak yayınlayabileceğimiz ilk şarkı oydu. Mix mastering bitti, parça yayınlanmaya hazır ama grubun ismi yok. Aylarca isim düşündük ama bulamadık. Sonra bir gece Oral’la parçayı kutlayalım dedik. Bizim gelenimiz gidenimiz o ara çok oluyordu ama o gece ikimizdik. Bu arada biz Electric Coffin’i ilk çaldığımızda, kayıtları yaptığımızda mikrofonu Ahmet Ali Arslan vermişti, Melis Yelman’ın ses kartını kullanmıştık, Sedat bize Notist müziği açmıştı kayıtları alabilmemiz için, kapak tasarımını çok sevdiğimiz abimiz Osman Çanakçı yaptı ve ücret almadı, çok da güzel bir kapak yaptı. Bize büyük yardım ettiler yani, bir şey var kaydetmemiz lazım ve insanlar destek oldular.
İşte o gece yardım edenlerden iki tanesi bizi aradı ve “Hadi geliyoruz size.” dediler. Biz aslında o geceyi ikimiz geçirecekken bir anda 5-6 kişi çok güzel partiler olduk. İstemsiz bir şekilde parçanın lansmanını yapar gibi olduk aslında. Sonra gece 2 gibi insanlar gitti, biz baş başa kaldık kardeşimle. “Vay be!” dedik “Ne güzel geceydi.” işte onlar hakkında konuştuk, grup neredeydi nasıl buraya geldi falan bunlar hakkında konuştuk. Bir anda dedik ki “Abi etraftan birileri ya.”. Çünkü biz de etraftan birileriyiz Beşiktaş’ın ortasında kot 1’de müzik yapan birileri. Birileri sayesinde bunlar oldu, o insanlarla doğan etkileşimden doğdu, bu yüzden People Around dedik.
“Hikaye Kurmaya Çalışıyoruz”
Çok güzel bir hikaye gerçekten. Peki hiç People Around dinlememiş insanlara müziğinizi nasıl anlatırsınız?
Oral: Tür olarak mı?
People Around ‘un ruhunu da anlatabilirsiniz.
Oral: Öyle daha rahat açıklayabilirim çünkü tür olarak anlatmak biraz zor, biz bir şeyler yayınlarken de bunun sıkıntısını çekiyoruz. Şu an elimizde yayınlanmamış 20 tane daha parça var ve hepsi birbirinden ayrı kafalarda yani 3’ü 5’i birbiriyle grup olacak şekilde. Lofi chillhop dediğimiz şeyler var, downtempo electronica var, işte etnik elektronik giriyor, sonra 120 bpmin üstüne çıktığımız edm’e giren yerler var ama biz mesela onun içine de klarnet soktuk falan… Sentez müzik yapmaya çalışıyoruz aslında.
Zafer: Bizim elektronik müzikten önce paylaşımımız gitar-klarnet veya gitar-saksafon şeylindeydi. Biz aslında enstrümanist kimliklerimizi elektronik sounda adapte etme çabasındayız ve People Around soundunu bu oluşturuyor. Çünkü Oral elektronikte ne kadar iyiyse gitarda da bir o kadar iyi, onları dengelemeye çalışıyoruz yani.
Oral: Genelde bir hikaye kurmaya çalışıyoruz şarkılarda, dikkat ettiysen işte gitar girer, klarnet girer, klarnet girince diğeri durur, hep soru cevap vardır, hep bir konuşma vardır. Biz ikili ilişkimizi oraya yansıtmaya çalışıyoruz, temel numaramız aslında o. Ben bir şeye yapışırım dönerim sonra ona Zafer eklenir, hep bir dalga gibi hareket etmeye çalışıyoruz altyapıların üstünde. Ama altyapılar sürekli değişiyor, downtempo da oluyor chillhop da oluyor lofi da oluyor.
Evinizde sürekli bir jam session hali var da öyle mi çıkıyor şarkılarınız yoksa az önce Oral’ın dediği gibi bir şey üzerine bir şeyler ekleyerek mi ilerliyorsunuz?
Oral: Hepsi var. Bazen önceden kaydettiğimiz bir şeyi tekrar çalarken değiştiriyoruz, bazen dediğin gibi jam hali oluyor. Özellikle Ada’dan bahsedeyim, yukarıda set up tamamen kurulu isteyen kulaklığını takıp çıkıyor çalıyor; işte birimiz aşağıdayken diğerimiz orada oluyor ya da ben bir şeyler yazıp çiziyorum sonra o projeyi açık bırakıp gidiyorum. Sonra Zafer mesela onun üstüne çalıyor ya da birlikte akustik enstrümanlarla bir şeyler çalmaya çalışıyoruz. Youtube’da 2 parçamız var Meşe ve Empty Sky, onlar mesela akustik takılıp çıkardığımız, çok da değiştirmeye kıyamadığımız, sevdiğimiz şeyler olduğu için onları çok da ellemedik. Ama mesela Rough, mesela senin çok hoşuna gitmiş, Rough benim çok önceden gitarla yaptığım bir beste ve rock’n roll bir hali hala benim Soundcloud hesabımda duruyor. Biz onu evire çevire bu hale getirdik, elektronik kısımla sonradan birleşti ve sahnede çaldığımız halini aldı; ama bir tık daha değişecek çıkmadan.
Aaa çıkacak! Sevindim buna, soracaktım zaten. Çok çok güzel bir şarkı Rough.
Zafer: Biz de çok seviyoruz Rough’ı.
Oral: İşte bazılarını tekrar akustiğe de çevirmek istiyoruz ama bu hareket hali bizi prodüksiyondan da uzaklaştırdı, mobilken bir şeyler yazıp çizmek de zor oluyor. Ekipmanı tekrar bir yere kur oradan topla falan, anca sahneden sahneye kurup çıkıyoruz. Bu kışa kadar hep çalmaca geçecek gibi duruyor ondan sonra artık bu işlerle ilgileneceğiz.
“Her Parçayı Farklı Çalmış Oluyoruz”
Peki konserlerinizde doğaçlamalar yapıyor musunuz yoksa artık parçalarınız oluştu ve onları oldukları gibi mi çalıyorsunuz?
Oral: İkinci dediğin kafadayız daha çok. Bazı parçaları aranje çalıyoruz ama bazen sahnede o aranjeden çıkıyor ve doğaçlamaya başlıyoruz. Ben sahnede Ableton kullanıyorum, loopları keyfime göre kesiyorum ya da davulları kesiyorum ya da zaferi yalnız bırakıyorum o takılıyor orada, o parça öyle oluyor. Yani aslında her parçayı farklı çalmış oluyoruz her seferinde. Bazı aranje olanlar, mesela Mild bunlardan biri, ikimiz de o akışını çok sevdiğimiz için onu ellemeden tam çalıp çıkarıyoruz. Bliss’i de değiştirmeden tam aranje çalıyoruz. Böyle birkaç kilit parça var, onları o şekilde çalıyoruz. Ama mesela Electric Coffin’i Kabak’ta 10 dakikadan fazla çaldığımız zamanlar oldu, uzun uzun. Böyle trans haline geçtik hep birlikte, insanlar artık sallanmayı bırakıp yukarı bakıyorlar falan… Öyle bir avantajı var sahnedeki doğaçlamanın, canımız nereye isterse oraya gidebiliyoruz öyle bir esnekliği oluyor.
Electric Coffin bayağı fena bir şarkı ben ilk dinlediğimde ağlayacağımı sanmıştım, çok etkilemişti beni.
Zafer: Hikayesi de öyle.
Anlatmak ister misiniz?
Zafer: Anlatalım. Biz 2017’den beri Oral’la birlikte yaşıyoruz. Beşiktaş’taki evdeydik, ben de konservatuarda okuyordum, o ara segah makamına geçmiştik işte sürekli onunla uğraşıyorum, Oral’a da bahsediyorum “bak segah” falan. Bir akşam eve geldim, Oral bir riff yazmış “Segaha bu riff gider mi?” diyor. Dedim, gitmez mi, ne kadar güzel! İlk riff var ya gitarın riffi, o işte, yani ilk kıvılcım orada çıktı. Bir de o ara benim babam rahatsızdı, kanser hastalığı vardı. Ben de soloyu çalarken ailedeki sağlık durumlarını düşündüm biraz; sonuçta segah da ölüm temalı bir makam, biraz uhrevi bir makam kafa olarak. Tabi biz beraber yaşadığımız için ben ne kadar düşüksem Oral da düşüyor veya güç alıyorsam Oral’dan alıyorum; hani ortada zaten müzikal paylaşım var onun yanında işin duygusal boyutu da var yani. O süreçte kayıtlar bu şekilde, bu ruh halinde bitti.
Parça masterdan geldiğinde ben de hastanedeydim, babamın yanında. Parçanın son halini ilk defa orada dinledim. Babama da anlattım, bak böyle bir projeye başladık, bu ilk parça ismi de Electric Coffin, elektrik tabut anlamına geliyor falan diye. Elektrik tabut derken öyle çok anlam yüklememiştik en başta, segah deyince ölüm, tabut, elektronik için elektrik falan öyle isim koymuştuk. Sonra anlamı geldi, babam parça çıkmadan 10 gün önce vefat etti. Hikayesi böyle Electric Coffin’in, o yüzden bizim için özel parçalardan biridir.
Kaybınız için çok üzüldüm, başınız sağ olsun. İnsanlar şarkılara çok fazla anlam yüklüyorlar ve duyguları anlamları sözlerden alıyorlar. Ama sizin şarkılarınızda duygu aktarımı sadece müzikle oluyor. Bu zor bir şey ama sanki bir yandan özgürleştirici bir yanı var gibi. “Sen bunu al, bu şarkıda bunu hisset.” demiyorsunuz da kim ne almak istiyorsa onu alıyor gibi oluyor…
Oral: Evet, bizim beklentimiz de bu. Örneğin Kilyos’u dinlerken o kadar farklı şeyler söylüyor ki insanlar, mesela biri kendini çok iyi hissediyor dans ediyor, başka biri düşüncelere dalıyor… Yani bizim aslında hedeflediğimiz şey de o. Herkesin kendi hikayelerine göre bir şeyler oluşturması. Biraz interaktif gibi oluyor, etkileşime girmiş oluyorlar müzikle ve onunla daha iyi bağ kuruyorlar. Bir de sözle aramız kötü, kendi kendimize çalıp söylediğimiz sözlü parçalarımız var ama onları yayınlamayacağız. (gülüşmeler)
Zafer: Eserse bir gün onları da yayınlarız ya hiç belli olmaz. Gerçi bir parça çıkacak zaten.
Oral: Aa, evet bir tane sözlü parça gelecek! Şöyle bir hikayesi var, geçen sene Kabak’a gittiğimizde belgesel çekiyordu Cenk Kaptan. Biz de orada büyük koptuk, tanışma hikayesi falan derken ilginç büyülü olaylar oldu. Bunların üstüne o bana bir gece röportajdan 8 saniyelik bir loop attı, şey diyorum “Sıkıntı yok.” “Aynen aynen.” falan. Ben o loopun üstüne bir şeyler yazıp çizdim; onu bir parça haline getirdik ve işte Zafer’le ben konuşurken aşağıda o parça gidiyor; sonra iyice etnik kısma dönüyor klarnet giriyor. Bayağı ilginç bir proje oldu. Sürprizler var ya, yayınlama kısmına geçsek çok güzel olacak. Biz de heyecanlıyız bir şeyleri paylaşmak için.
Bayağı ilginç bir şey bu umarım yayınlarsınız.
Oral: Yayınlanacak, belgeselin soundtracki hatta.
Aa süper!
Zafer: Kabak Kafalı, belgeselin adı da. Bizim müzikler kullanıldı belgeselde, zaten röportajlarda biz de varız. Oral seslerini ayarladı, mix masteringi yaptı. People Around da Kabak’ta doğan bir grup olduğu için müzikler çok güzel gitti belgesele. 2 Eylül’de lansmanı var.
Neyle ilgili peki belgesel?
Zafer: Kabaklı olmakla ilgili, Kabak Kafalı dediğimiz o zaten. Kabak kafalı biri nasıl biri, Kabak nasıl bir yer, Kabak’ta komün yaşam nasıl, Kabak’ta neler oluyor… Kabak’a gelmeyin diye bir bölüm de var mesela. Çıkınca izlersiniz, Cenk Kaptan’ın güzel, yaratıcı bir belgeseli olacak.
“ ‘İyi Müzik Yapıyorsunuz’dan Ziyade ‘Farklı Müzik Yapıyorsunuz’u Duyuyoruz”
Siz farklı tarzlardan bir füzyon yaratıyorsunuz, synthlerle klarnet var, elektro gitar var, Rough’ta saksafon da var mesela. Felaket de çıkabilir bu birleşimden. Ama gayet chill güzel bir sonuç ortaya çıkarıyorsunuz. Peki sizi dinlemeye gelen insanların buna tepkisi nasıl oluyor? Dinleyicileriniz neler söylüyor müziğinizle ilgili?
Oral: Bazen bizim de kafamız karışıyor bu arada, durup “Biz napıyoruz?” diyoruz. Ama sonra şöyle düşündük, parçaların içindeki o hikaye durumu var ya biz de playlisti de hikaye gibi sıralamaya başladık. En chill ve yumuşak parçalardan başlıyoruz, Good For Me’lerden Day 5’lardan, sonra Kilyos’la falan biraz hızlanıp sonra downtempo ve elektronik sete geçip ondan sonra yükseliyoruz. İşte Rough’a vesaire o kısmın sonlarına doğru gelmiş oluyoruz. Yani insanlara “Bak böyle şeyler var, bir kulak ver.” gibi önce bir ufak satıp ondan sonra devamını sunmaya çalışıyoruz. Bu ayarlamadan sonra insanlardan daha rahat bir tepki aldık; kafalarının çok karıştığını düşünmüyorum genelde o hikaye olayına kendini kapılıyorlar. Müziğimizi dinledikten sonra konuşmak istiyorlar, tanışmak istiyorlar, bizim için güzel oluyor.
Zafer: Tanışmak isteyen insanların hepsinden “İyi müzik yapıyorsunuz.”dan ziyade “Farklı müzik yapıyorsunuz.”u duyuyoruz ve bu bizi mutlu ediyor. Güzel ayrılıyorlar, sonra tekrar birleşiyoruz çünkü zaten sürekli geliyorlar, bağlantımız kopmuyor.
O kadar pozitiflendim ki anlatamam ne kadar tatlı insanlarsınız! Siz bir süredir Antalya’da sahne alıyorsunuz, yabancı turistler de geliyordur. Mesela Electric Coffinde çok ağır bir hava var, Three Monkeys’te oriental tınılar var, onlar böyle şarkılarınızı beğeniyorlar mı?
Oral: Aslında onlar klarnet ve etnik tınılara daha aç oldukları için daha çok hoşlarına gidiyor. Dedim ya biz yavaştan başlayıp sonradan hızlanıyoruz; başları onların daha alışkın olduğu soundlar olduğu için “Tamam, güzel.” deyip oturuyorlar ama klarnet ve elektronik kısmı biraz daha devreye girince daha çok ilgilerini çekiyor.
Three Monkeys demişken şunu da sorayım, Olta albümünde yer aldı bu şarkı. Bu albüme nasıl dahil oldunuz?
Zafer: İrfan abiyle tanıştık. Bahsettiğimiz Cenk Kaptan vardı ya o İrfan abinin tanıdığı, Peyk’in de 2 klibini çekti galiba. Kabak’tan dönüşte beraber yola çıktık “Hadi sizi İrfan abinin yanına götüreyim, belki bir şeyler çalarsınız.” dedi. Tamam, dedik güzergahı ona göre ayarladık…
Oral: Ya güzergahı ona göre ayarlamadık aslında, Kabak’tan çıktık Dikili’ye geçiyoruz, oradan nereye gidelim falan derken Ege’de taş gibi seke seke ilerliyorduk. Sonra onlar İrfan abiyle konuşunca “Hadi geliyoruz.” dedik, öyle spontane gelişti. Zaten çok dinliyoruz yani hayranıyız adamın. Gidip tanışma, müziğimizi paylaşma fırsatı bulduk.
Videonuz da vardı sizin sanki.
Oral: Evet evet Gidin’i çaldık sahilde, o çok hoş oldu. Sonra öyle takılırken Olta mevzusu açıldı, bize Olta’dan söz etti bayağı konuştuk onun üstüne. Dedi ki “Parça vermiş olmak için vermeyin.”
Zafer: Güzel parçanızı verin, dedi.
Oral: Bizim de o sıra favorimiz Three Monkeys’ti. Ben “Gitsin.” dedim, Zafer “Hayır gitmesin.” dedi.
Zafer: Ya parçayı verdik bazen aklıma geliyor “Gitti Three Monkeys.” diyorum. Bir yıl oldu hala kabullenemedim. (Gülüşmeler) Ama artık o çiçek orada koksun dedik ve o orada yani.
Ama iyi ki öyle yapmışsınız ben başka bir şarkı için o albümü dinleyecektim sonra sizin adınızı gördüm, adınızı biliyordum da hiç dinlememiştim. Bir dinleyeyim dedim, iyi ki dinlemişim.
Zafer: Seninle orada tanışmış olduk yani. Güzel güzel, gitsin artık. Tamam, kabullendim.
“Bulunduğumuz Ortamdan Etkileniyoruz”
Three Monkeys’de kaosun ortasında kendinde kalmaya çalışmak gibi bir vibe aldım. Var mı böyle bir şey veya şarkının şöyle bir atmosferi olsun diye bir şey düşünüz mü?
Zafer: O şarkı sanki zembille geldi ya.
Oral: Evet biraz hızlı yazılıp çizilmiş bir şarkı aslında. O an hangi duygular içerisindeydik ben şu an tam hatırlayamıyorum.
Zafer: Ruh halimiz iyiydi aslında, gayet pozitiftik, Ada’daydık, keyfimiz yerindeydi. Kaos için şunu söyleyebilirim ama Oral ilk gitarlarını yazdı sonra riff hakkında konuştuk. Hicaza çekebilirsin, dedim o da riffi etnik bir havaya soktu; parçanın ilk tınısını, duygusunu orada verdi Oral. Sonra benim melodi kısmım… Genelde ben bir denerim, denedikten sonra 2. 3. take’te gelir; ama Three Monkeys’te lap diye bir anda geldi. 5 gün sonra diğer kısmı geldi. Saksafon kısmı bir tık kaos gibiydi. Bir süre ne çalacağım diye çok düşündüm. Sonra öyle bir şey çaldım, beğenmedim. Kaydı silmesini söylememe rağmen Oral silmedi. Bir gün sonra bir açtı “Aa tamam olmuş.” dedim. Kaostan doğdu saksafon kaydı yani.
Hiçbir şeyin senin istediğin gibi ilerlememesi biraz ilginç olmuş.
Zafer: Bak şimdi onu silmemiş ya Oral aslında normalde tam tersini yapar. Genelde ilk take’te ikimiz girdiğimizde güzel bir uyum yakalarız. Rec tuşuna basarsın biz o kaydı güzel tamamlarız, %80 güzel gider yani. Oralın da bir huyu var, o ilk take’i kayda almaz. Biz o ilk take’lerde jam yapar gibi takılırız, parça çıkar orada. Oral’a dönerim, “Off çok iyiydi aldın mı kaydı?” derim, “Yoo…”. (gülüşmeler) Böyle parçalarımız vardı, ilk take’te aslında parçayı bitirdik, kayda almadı, şu an hala onların üstünde dolaşıyoruz. Gerçi giderek gelişiyor yine güzel ama öyle olaylar da var yani.
Oral: Bir tane videomuz var bizim profilden girip bakarsınız, bu ilk take mevzusu orada canlı canlı yaşanıyor. Zafer dönüp “Oh, bitti!” falan diyor ben de “Bir şey söyleyeceğim, kaydetmedik.” diyorum.
Peki size ne ilham veriyor?
Oral: Ben daha çok bulunduğum ortama göre müzik yapıyorum. Ada’ya taşındık hemen modumuz değişti, yumuşadık, kendimize geldik bir özgür hissettik o yüzden soundlar da değişti. Beşiktaş’ta Electric Coffin ve Sheen’i çıkarmıştık mesela. Şimdi yoldayız, hayat biraz hızlı akıyor o yüzden burada çok hızlı müzik yapmaya başladık. O anki durumumuza, çevremize, insanlara bağlı olarak değişiyor yani. Bende bir de şey var, bir şeyi yazıp çizerken o an geliyorsa geliyor. Mesela bir dönem oluyor ben aşırı üretken oluyorum böyle karnımın yandığını falan hissediyorum çalışırken. Ondan sonra bir gidiyor, bir nota dahi ekleyemiyorum üstüne, proje öyle kalıyor. 1 sene kalıyor, 2 sene kalıyor… Öylece bekliyorlar.
Zafer: Ada’da şöyle bir şey oldu, işte taşındık üçüncü ay mı ne, Covid başladı, 1 ay geçti, iyice evdeyiz kahvaltılar, diziler, müzikler falan keyfimiz on numara yani. O ara Oral’ın bu musluk bir açıldı, eyvah tutamıyoruz adamı! Uyanıyorum, kanka parça yaptım, diye geliyor. Çıkıyorum çalmaya çalışıyorum, daha birini bitiremeden ikincisi geliyor, ikiye başlayacağım üç geliyor. Kanka dedim, biraz yavaş gözünü seveyim.
Oral: Sabah kahvesini demliyorum, klarnetle birlikte uzatıyorum, hadi yukarı diyorum.
Zafer: Öyle yani çok keyifli geçiyor o dönemler, acayip güzel geçiyor.
Oral: Sanki tam sorunu cevaplayamadık ama…
Hayır hayır çok güzel bir cevaptı bu.
Oral: İyi çünkü ben de tam olarak neyin etkilediğini bilmiyorum.
Zafer: Bu arada ben de katılıyorum Oral’a, ortamdan çok etkileniyoruz. Parçalar hep akışa göre oluştu. Oraya gittik, oranın ruhuyla bir şey düşündük ve onu yayınladık, adaya gittik onu hissettik, buraya geldik başka bir şey hissettik ve bunlarla uyumlu şeyler yaptık genelde.
“Yoldayız Ve Bunların Hepsi Bir Bedel”
Peki müziğinizin bende uyandırdığı hisler üzerine şöyle bir soru sormak istiyorum, şu an hayatta bulunduğunuz yere ait hissediyor musunuz?
Oral: Ben ait hissediyorum. Benim okulum beni en çok geren şeylerden biriydi. Yetişmeye çalışıyordum, enerjimi çok fazla ikiye bölüyordum. Ne müziği tam yapabiliyordum ne okulla tam ilgilenebiliyordum bir yandan başka bir işle de uğraşıyorum o sırada. Böyle ikiye üçe bölünmüş bir Oral varken şimdi tamamen bu yolda olduğumuz için ben çok daha huzurlu ve rahat hissediyorum. Kendime daha yakın hissediyorum yani öyle söyleyeyim. Senin için nasıl olaylar?
Zafer: Ben de farklı bir şeye alışıyorum aslında çünkü People Around sahnesi 6 ayda bir 1 yılda bir olurdu, ritüel gibi ve o sahneleri o insanları çok özlerdik. Şimdi İstanbul’dan ayrıldık, evimizi dağıttık, aldık çantalarımızı kaplumbağa misali çıktık yola. Şu an içimizden ne geliyorsa, rüzgar nereye esiyorsa oraya yol alıyoruz. Bayağı bir süredir de bunu yapıyoruz aslında. Adaya taşınmamız da böyle oldu, bir şey bizi oraya estirdi, biz oraya gittik ve covid patladı. Yani aslında kader zaten ağlarını örmüş, biz sadece ayak uydurmaya çalışıyoruz. O yüzden olduğumuz yerde ben çok mutluyum, olmamız gereken yerdeyiz.
Ha, ne daha iyi olabilirdi? İşte atıyorum bir menajerimiz olursa veya çok güzel bir kulağa çok doğru bir yerde müziğimiz giderse işler bir anda değişir, daha büyük sahnelere çıkarız, daha konforlu yerlerde çalarız. Tabi ki burası konforsuz demiyorum burada çok mutluyuz ama belki bu süreç birazcık hızlandırılabilirdi. 2013’ten beri birlikte müzik yapıyoruz aslında hikaye zaten ufak ufak örüldüğü için biz de buraya ait değilmiş gibi hissetmiyoruz. Her şey olması gerektiği gibi o yüzden huzurluyuz.
1,5 yıl pandemi kısıtlamalarıyla geçti, bu süreç sizin için nasıldı?
Oral: Süper geçti! Başka bir şey diyemeyiz, süper geçti. Özellikle Ada’ya giriş çıkışlar kapandıktan sonra bizim keyfimiz aşırı iyi oldu çünkü çıkıyorsun ormandasın kimse gidip gelemiyor, “karşıya gideceğim, iş var” falan yok. Bir de refah seviyemizin tavan yapacağı bir ev denk geldi bize orada, keyfimiz çok yerinde, enstrümanlar orada, kendimize ufak bir stüdyo yaptık yukarıda… Yani bugün yapsam dediğimde aklıma gelen her şeyi yapabiliyordum orada. Bir simülasyona girmiş gibiydik.
Ne güzel yaşıyorsunuz, ne kadar cesursunuz! Böyle bütün ekipmanınızı bir karavana yığıp yurt dışında şehir şehir şu an Antalya’da yaptığınız gibi konserler vermeniz çok yakışırdı size.
Oral: Böyle bir projemiz var, tabi Türkiye’de yapacağız, Cenk’le birlikte. Adı da Shoot And Travel.
Harika olur. Peki bunca zaman geçtikten sonra sahnelere geri dönmek nasıl hissettiriyor?
Zafer: Hayat damarlarımın tekrar yerine geldiğini hissediyorum. Müzisyenler hayatlarını sahnede geçirdiği için sosyal kimliklerini kazandıkları yer de sahne ve oradaki etkileşim oluyor. Çünkü bir sesle var oluyorsun, bir şey paylaşarak var oluyorsun. Tamam 1,5 yıldır bir şeyler ürettik, yayınladık; ama artık bunları insanlarla paylaşma zamanı, tepkileri görme zamanı. Bunu tekrar yaşayabildiğimiz için huzurlu ve iyi hissediyorum; çünkü artık sahnesizlikten kafayı kırmak üzereydim, şu kadar kalmıştı.
Oral: Sahneyi ben de özledim de ben mutfak tarafında takılmayı daha çok seven biri olarak… (gülüşmeler) Yani sahne çok güzel ama mesela şu an bir tık bundan daha az yoğun olsaydı daha iyi olabilirdi benim için.
Zafer: Yoldayız ve bunların hepsi bir bedel. Akıştayken her zaman bir bedel vardır, orada da vardı burada da var. Mutlu, paylaşımlı sahne her zaman benim çok sevdiğim bir şey ama Oral şu an prodüksiyon kısmını özlüyor birazcık; ama dengeliyoruz. Çünkü şu an ikimiz de yapmamız gereken şeyi, akışın getirdiği şeyi yapıyoruz. Yani 2 ay sonra kapanmayacağı ne malum? Yine gireceğiz 8 ay prodüksiyonla uğraşacağız, bir şeyler yazacağız, o yüzden şu an olan şey bizim için iyi.
“Birdy”
Yakın zamanda yeni şarkı yayınlayacak mısınız?
Oral: Yayınlamayı istediğimiz bir parçamız var hatta çoktan yayınlanmış olmasını istiyorduk ama fırsat olmadı. Parça Rusça. Evgenii diye bir arkadaşımızla yaptık. İsmi Birdy, yine böyle chillhop kafasında bir şey olacak. Arkadaşımız Kaş’ta, biz de Kaş’ta Düşler Akademisi’nin harika stüdyosunda parçayı çalışıyoruz. Sürekli git gel yaptığımız için parça biraz aksadı tabi ama herhalde ilk gelecek şarkı Birdy olacak.
Zafer: Büyük ihtimalle parçayı yayınlamadan önce Kaş Caz Festivalinde çalacağız.
Siz orada çalıyor musunuz?
Zafer: Düşler Akademisi’nin Social Inclusion Band diye bir oluşumu vardı. Oranın müzik sorumluluğunu bize verdiler. Onların solistleri Benay, Evgenii ve biz, bir füzyon sound yaratacağız. People Around parçaları ağırlıkta olacak, Benay’ın da birkaç şarkısı olacak. Birdy de burada çalacağımız şarkılardan biri. Yani Birdy’nin lansmanı 28 Ağustos’ta Kaş Caz Festivalinde olacak diyebiliriz.
Peki ne zamana kadar Antalya’dasınız, nerede çalıyorsunuz? Gelmek isteyen okurlarımız da öğrensin.
Zafer: Bütün ağustos Çarşamba, Cuma, cumartesi günleri saat 21.00’de Kaleiçi’nde Role Street Hotel’deyiz.
Oral: Burası biraz base gibi oldu bizim için. Sağ olsun sahibi de çok tatlı biri, buradan hareket ediyoruz, plan yapıyoruz, Kaş’a gidiyoruz, her yere gidiyoruz en sonunda buraya dönüyoruz. Aynı zamanda Kökler Filizleniyor’un çekildiği yer buranın terası; Discovery serisini burada yapıyor Emrah ve şimdi onunla çalışma fırsatı da bulduk. Terasta çok güzel şeyler kaydettik, 3 parça var, en yakın zamanda yayınlanacaklar.
Kısa sorularım var bir de, son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz?
Zafer: Brian Bromberg çok dinliyorum. Bu aralar otelde sabah kalkıp biraz oyun oynuyorum o sırada hiphop dinliyorum. Bir isim yok ama açıyorum hiphop playlistlerini öyle takılıyorum. Onun dışında son 1 haftadır çok fazla Mozart String Quartet dinliyorum. Köydeydim, ailemin yanında, orada bir açtık Mozartlar mis gibi geldi.
Oral: Bizim sürekli bir yol halimiz var ya Tiesto’nun 2003 Nyana sahnesinin özellikle 2. cdsini çok dinliyorum. Böyle 1 saat 20 dakikalık bir set ya bir süredir kulağımda sürekli o var. Onun dışında bir sürü şey var sevdiğim, örneğin Hugo Kant dinliyoruz bol bol, Sade dinlemeyi çok seviyorum Smooth Operator bizim için ritüel bir parça, onsuz olmuyor. Bir de bu sıralar Jean du Voyage dinliyorum, herkese de dinlemesini tavsiye ederim.
Satın aldığınız ilk albüm neydi?
Zafer: Galiba Tarkan – Kuzu Kuzu albümü.
Oral: Ben hatırlamıyorum ya ama küçüklüğümden beri benim için iki sanatçı vardı, Tarkan ve Michael Jackson, bunlardan biridir herhalde.
Bu isimlerde bu müziğe gelmeniz gerçekten müthiş bir yolculuk olmuş.
Zafer: Ya oradan gelmedik bir ara rap sevdamız da oldu. 5. 6. sınıfta deli gibi rap dinliyorduk Oral’ın Walkman telefonundan. Çadırda grup kurmuştuk ismi de Rap Punishers, 11 yaşında birini cezalandıracağız (gülüşmeler) Lise zamanında da çok elektronik dinledik, techno dinledik. Oral’ın babası sağ olsun, benim de abim bayağı kırıktı techno konusunda, lisede 2 yıl bayağı techno dinlemişizdir beraber. Sonra ben lise 3’te klarnete başladım, Oral da lise sonda gitara başladı. Aslında techno elektronik falan güzel bağlamışız, en son oraya gelmemiz güzel olmuş.
Yolunuzu bulmuşsunuz ne güzel. Peki dinlediğinizde sizi çok etkileyen ilk müzisyen veya grup?
Oral: Jamiroquai ya özellikle Talullah parçasına aşığız.
Zafer: Evet, Morning Glory, Talullah en sevdiklerimiz.
“Let Us Be Around You”
Unutamadığınız bir konseriniz var mı bu noktada sahnede yaşadığınız tuhaf bir anı varsa onu isteyeceğim.
Zafer: Var, anlatayım. People Around ile Kabak sahnesine biz ilk yıl 4 parça, ikinci yıl 8 parça, üçüncü yıl 21 parça ile gittik. İkinci yılımızdayız, daha set up’ı yeni yeni oturtuyoruz, yavaş yavaş soundda aynı titreşiyoruz. O sene Oral benden önce gidecekti, benim ufak bir işim vardı sonradan katılacaktım. İşte yola çıkmadan önceki gece bir kabus gördüm. Kabus da şöyle, Oral sahnede, Kabak’ın ışıkları sahnenin ışıkları görünüyor. Ben geç kalmış gibi yetişiyorum “Geldim, hadi başlayalım.” diyorum. Oral bakıyor “Kanka ses kartı yok.” diyor. Nasıl yok, falan diyorum sonra mikrofonu alıp “Arkadaşlar ses kartımız yok, biz sahneyi yapamıyoruz, dağılabiliriz.” diyorum. Tamam kabus ama bu anı görmek çok iğrenç bir şey; sabah uyandım “Gerçek değil bu, bugün gidiyorsun.” modundayım.
Neyse yola çıktık, vardık, gayet temiz kurulduk falan, sahnenin ortalarındayız, alevlenmeye başladığımız parçalardayız. Bir yerde klarnetle girmem lazım, klarnetin mikrofonundan ses alamıyoruz ama yok yani bir önceki parçada vardı, asla sebebini bulamıyoruz. Bir yandan da parça orada akıyor, Oral gitar elinde bana bakıyor “Ne yapacağız?” diyor, ben bir şey çalamıyorum falan… O an rüyamdaki o ışığa, o ortama gittim. Rüyamdaydım ya, birebir rüyamdaydım. Tamam, dedim şu an gerçek oluyor bu. Baktım orada saksafonun mikrofonu var, onu sökmeye çalıştım. Tonmaister Hakan abimiz geldi, aldı mikrofonu oturdu yere, böyle tutuyor mikrofonu; ben de onun yanına oturdum başladım çalmaya falan bu şekilde kurtardık parçayı. Ama hiç unutamam çünkü rüyayı birebir yaşadım, sadece ses kartı değil de klarnet mikrofonu patladı.
Gerçekten unutulmaz bir deneyim olmuş. Benim sorularım burada bitiyor, sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Zafer: People Around isminin nereden geldiğini anlattık ya, biz insanlarla birlikte olma halinden büyük keyif alıyoruz, paylaşmayı çok seviyoruz. Müziğin insanlara düşünme payı bıraktığını ve herkesin kendinden bir parça bulabileceğini hissediyoruz. O yüzden bıraksınlar etraflarında olalım. “Let us be around you” bizim ilk çıkarkenki sloganımızdı, hala da öyle. Bu nedenle “Let us be around you” diyoruz.
People Around’a cevapları için teşekkür ediyoruz. Bu yaratıcı, enerjisi yüksek grubun konserlerinden ve yeni şarkılarından haberdar olmak için Instagram hesaplarını takip etmeyi unutmayın!
Instagram: https://www.instagram.com/peoplearoundmusic
Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC0GHWtj7k5bn0kQqURDbVXw