Bunu okuyorsunuz:
Stefan Zweig: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat

Stefan Zweig: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat

Stefan Zweig - Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - altmuzik.com

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın 15. baskısından okuduğum, Zweig’ın muhteşem ve akıcı novellalarından sadece bir tanesi Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat. Türkiye’deki belirli bir üşengeç kesim tarafından okunan Zweig novellaları “sayfaları az olduğu için” okunsa da, bu değeri çoğu okur veriyor diye düşünüyorum.

 

Gelelim bu novellanın hileli anlatış biçemine. Biraz inceledikten sonra, okuduğum yorumlara göre:

Ana karakterlerimizden bir tanesinin, birazdan anlatmak üzere olduğum yaşlı Mrs. C.’nin salt “kendini temize çıkarma hikayesi” olarak adlandıran birkaç okuyucu gördüm ve burada bu görüşüme yer vermek istedim. Çok güçlü ve yoğun bir dile sahip olan Stefan Zweig, yüzyıl gözetmeden Avrupai kesimin ikiyüzlülüklerini, ahlaksızlıklarını ve yumuşak yalanlarını yüze çarpıtarak, eşsiz bir stille anlatır.

 

İçeriğe Bakarsak…

İçeriği ele aldığımda ise; karşı konulamaz ve insani bir arzunun ahlak ile çatışması ele alınmaktadır. Bir Fransız Rivierası’nda gerçekleşen olaylar silsilesinde kocasını terk eden kadın, bir Fransız genciyle kaçar. Akabinde pansiyonda kalmakta olan ziyaretçiler bu olayı kendi aralarında doğru ve yanlış açısından tartışmaktadır. Ana karakterimizin nötr ve ketum olduğunu fark eden yaşlı Mrs. C, gençliğinde kumarbaz ve genç bir adama -en başta ellerinin yansıttığı yoğun duygulara- karşı hissettiği duyguları adım adım, çekine çekine anlatan bir yapıya bürünür. Kadın anlattıkça gizem artmaktadır, ve asla yorum beklemiyordur ana karakterden. İşte asıl hikaye orada başlar…

Yakın Bir Arkadaş…

Yoğun arzu, yüzeye çıkması yasaklanmış aşk, bağımlılık, esaret gibi duyguları ivedilikle hissettiren Mrs. C, göz önünde büyür ve olgunlaşır adeta…
Kesinlikle okunması ve sonuca değil de olayın ve karakterlerin bariz gelişimine odaklanılması gereken bir novella bu. Mrs. C.’nin anlattığı çarpıcı detaylar, karakter sadece bir oda betimlemesi yaptığında bile kanımıza yavaş yavaş giren bu hisler; okuyucuyu kesinlikle adapte eder. Artık okuyucu, ana karakterin yakın bir arkadaşından başka biri değildir. Stefan Zweig, his aktarımından tutun konuyu bağlayış şekline kadar okuyucuyu elinde tutmayı başarmakla ünlü bir yazar.

 

“Başka insanların yüzünde mutluluk veya şaşkınlık ifadesinin dalgalar halinde huzursuz gelgitini görmek beni heyecanlandırıyordu, oysa o korkunç buhran bizzat benim içimdeydi.”

 

Ruhsal çalkantılara hazırlanın ve bu novellayı kesinlikle okuyun, sevgili okuyucular.

Bu içerik size ne hissettirdi?
ehehe
0
ilginç
0
kalp <3
2
karasızım
0
olamaz!
0
üzücü
0