Son zamanların popüler gruplarından Vera’nın ve Elveda’nın hikayesine dikkat çekmenin tam zamanı!
Vera, 2004 yılında Arel Koray Nalbant (gitar ve vokal), Mustafa Şarbak (gitar), Onur Gülen (klavye), Canberk Karademir(davul) ve Dünyacan Yılmaz (bas gitar) ile Denizli’de müziğe adım attı. O dönemler amatör kayıtlar ile yoluna devam eden Vera, üniversite için İstanbul’a taşınması ile hem kendi gelişimlerine, hem de grubun gelişimine çok büyük katkıda bulundu desek yeridir.
2011 yılına kadar EP’ler ve singlelar yapan Vera, 2011’de Be The Band yarışmasına katıldı. Yarışmada ikincilik kazanan Vera, yarışma ödülü olarak bir EP, iki tane albüm videosu kazandı. Babajim Stüdyolarında alınan kayıtlar ile “VERA EP” 2012 yılında tüm dijital platformlarda yer aldı. Hem yarışma, hem albüm ile sesini duyuran Vera, yeni albümün habercisi olan yedi şarkılık bir akustik ara albüm “Boş Zamanlar”ı 2013’de piyasaya sundu. Boş Zamanlar’da akustik olarak “Dünya”, “Yerle Yeksan”, “Kürk Mantolu Madonna”, “İnan Bana” mix olarak ise Can Hatipoğlu ve SinanU’nun mixleri ile “Hain” yer aldı. Bu EP’i ile beraber Vera’dan Onur Gülen ve Mustafa Şarbak ayrıldı… Ve tabii ki 2016’da Cihan Barış ve Tarkan Gözübüyük önceliğinde on şarkılık bir albüm “Bir Yangın Var”ı piyasaya sürdüler. 2017 ve 2018 yıllarını da aktif geçiren Vera, bir üçleme ile inzivaya çekildi.
“Bu kadar anlattın ama hikaye falan nerde? Daha yazacak mısın?” demeyin, durun ya…
Şimdi Vera’nın Bir Yangın Var albümüne gidelim. Albümde Aylin Aslım ile düet olan “Elveda” adında bir şarkı var. Şarkının hikayesi cidden büyük. Selahattin Pınar ve Afife Jale’nin aşkını anlatıyor.
Selahattin Pınar babasının evinde yaşıyordu ve sanatkar olma hayalleri kuruyordu. Babası ise bu görüşüne karşıydı. Bir gece davetliler ile kurulmuş bir sofrada oğlunu sordular. Babası “Selahattin çalgıcı oldu.” dedi ve bunu duyan Selahattin Pınar “babacığım ben bir çalgıcı değil, müzisyenim” şeklinde cevap verdi. Babası da sevimsiz bir küfürle karşılık verince, Selahattin ceketini alıp evden çıktı.
Gel gelelim Afife Jale’ye… Afife Jale o zamanlar müslüman kadınların tiyatroya çıkması yasak olduğu dönem aklını tiyatroya vermişti. 16 yaşında Dârülbedâyi’ye başvurdu ve kabul edildi. Babası buna karşı çıktı ve “benim Afife adında bir kızım yok” dedi. Ve Afife o zamanlar sahnede zaten Jale adını kullanıyordu.
Selahattin Pınar’ın dediği gibi bir bahar akşamı rastlaştı yolları. Hafiz Burhan konserinde… Afife o dönem sahneye çıkan ilk müslüman kadın adını almıştı. İkisi de yirmi beş yaşındaydı, evlenmeye karar verdiler. Evlenince gençken yapamadıkları ne varsa yapmaya başladılar ama ne yazık ki güzel günler uzun sürmedi. Afife tiyatrosuz yaşamına devam edemiyordu, tiyatrosuzluğun boşluğunda savruluyordu. Suriyeli bir eczacı onu morfine alıştırmıştı. Selahattin bir gün eşinin öğle uykusuna çekildiği vakit anahtar deliğinde ona baktı, kendine morfin şırınga ettiğini gördü ve çöktü. Afife çoktan morfin için eczacı ile ilişkiye girmişti… Pınar eşine kızmıyordu, acıyordu… Onu hayata döndürmek için uğraşıyordu, sürekli melankolik besteler yapar oldu. Çok uğraştılar, olmadı! Bir ara Selahattin de morfin tuzağına düşer gibi oldu… Afife “bırak, terk et beni.” Diye yalvardı ona. Altı ay sonra ise Selahattin ve Afife ayrıldı… Afife kimsesiz, parklarda yatan bir kadın oldu, aş evlerinde karnını doyururdu ve eski eşinin ona yazdığı şarkıları taş plaktan dinleyip ağlardı. Selahattin Pınar ise hiç beraber olmadığı, olmayacağı bir kadınla evlendi lakin kısa sürede ayrıldılar.
Ve son sahne… Afife Balıklı Rum Hastanesi’nde hayata bir deri, bir kemik veda etti. Cenazesine dört kişi katıldı. Mezar yeri, fotoğrafları, mektuplarıyla unutulup gitti. Selahattin Pınar ise müdavimi olduğu Todori Meyhanesine gitti, doktorların yasak ettiği ne varsa söyledi. Rakısını yudumlarken son nefesini verdi ve vasiyetine “her yıl ölüm yıldönümümde mezarıma bir büyük rakı dökün” diye ekletti. Son yolculuğuna mezarlıkta kendi bestesi çalınarak uğurlandı…